26 Kasım 2009 Perşembe

1000 tık



Vay be! Başladığımızdan bu yana 1000 kez tıklanmışız. Gerçi en az 250 si bana aittir ama kalan 750 için çok teşekkür ediyorum herkese (bir de el atıp yazılara yorum yaparsanız :)). Yakında yeni yazılarla birlikte olucaz, herkese iyi bayramlar.

14 Kasım 2009 Cumartesi

Şaşırdımm!



Lig Tv'de Ömer Güvenç ve Bahri Havadır'ın 2ye1 diye bir programları var bir çoğunuzun malumu. Az önce izlediğim programda Andre Moritz ile söyleştiler, ne olmuş diyebilirsiniz ama Moritz söyleşisinde dil Türkçe'ydi.

Yıllardır Alex'in ağzından bir merhaba'yı zor duyduk biz, adamın henüz 3. sezonu olmasına rağmen, şakır şakır Türkçe konuşuyor adam. Hem de ne konuşmak...

Savulun yeni Kompela geliyorrr...

Bir Zamanlar Bir Atlet Vardı




Mert Aydın bu başlığı koymuş konuyla ilgili yazısına . çok da güzel yazmış.

Yıllar önce basın popülist bir yaklaşımla, Süreyya'ya hep destek tam destek deyip, eleştirenleri hain ilan ederken. Hıncal satırlarında diyordu ki, "seni alkışlayanların değil, eleştirenlerin dostun olduğunu unutma. Asıl senin göz göre göre dibe sürüklenmene seyirci kalanlar vatan hainidir. Bugün seni alkışlayanların yarın nasıl da ortalarda görünmeyeceğini ben biliyorum. Günü gelince kimin dost kimin düşman olduğunu anlarsın."

Kelimesi kelimesine böyle olmayabilir tabi ama bu anlamda şeyler yazmıştı.Üzerinden 7 yıl falan geçmiş bu kadar hatırladığıma şükür.
Dedikleri çıktı mı? Çıktı
Ben demiştim dedi mi?
Tabii ki...

11 Kasım 2009 Çarşamba

10'ların Kapışması



hey gidi günler hey, italya 1990 dünya kupası. O zamanlar her Türk genci gibi Arjantin'i destekliyorum tabiki. Finalde Almanya ile kapışıyorlar bana göre hakkı yeniyor Arjantin'in. Boğazım düğümleniyor.

Neyse Postun konusuna gelelim. Hagi'yi Amerika 94'te keşfetmiştim ben ( O zamanlar internet falan hak getire tabi) Meğer Hagi de İtalya 90 da oynamış ona aklım ermemiş benim.Hem de ne oynamak, bi bakın.

8 Kasım 2009 Pazar

Sarp'Sızlık / Diyarbakırspor 1 - 2 Galatasaray



Kötü bir gün geçirdim dün. Chelsea-Manchester maçını da, GS maçını da öyle boş gözlerle izledim diyebilirm. Analiz falan yok o yüzden.

Aklıma takılanlar var sadece.
Mesela Barış'ın 3 maç ilk 11 oynayınca takımdaki yerini garanti sayarak eski günlerine dönmesi. Bas bas bağırıyordu kırmızı kart alacam diye ilk yarı, ancak Rijkaard testi kırılmadan cezalandırmıyor pek oyuncusunu. Barış testiyi kırdıktan sonraki haftalarda koyacak tavrını diye düşünüyorum.
Arda'nın istekliliği göze batıyordu 2 maçtır, gol tahminim de gerçekleşmiş oldu dün akşam. Takımının lideriydi net biçimde.
Zeminde bir sıkıntı vardı sanırım çok fazla kayan düşen oyuncu vardı. Artık yanlış krampon tercihimi dersiniz, kötü zeminmi bilemem.
İlk golde Ayhan eşlik etti Mendoza'ya, çok kötü değildi belki ama yaşlandı artık ve yavaşladı. Sakatlık ve cezalı oyuncular olmadan pek göreceğimizi sanmıyorum sahada.
Çok pas yapan GS rakibi çok yordu ve 10 kişi kaldığında bile Diyarbakır'ın pek mecali yoktu gelmeye.
Sabri 90+1 de şutunu attıktan sonra görev bölgesine dönmeyip top kovaladığından Tazemeta onun bölgesinden taça orta yapmasailk goldeki becerisine rağmen ona sövüyor olacaktı herkes. Bir de frikik kullanma konusunda kaptanını sallamayışı da hoş olmadı.
Mustafa Sarp'a gördüğü kartlardan dolayı ekstra ceza verilmeli ki takımı bir daha kendisinden mahrum bırakmasın. Eksikliği net hissedildi.
Topal ve Arda çok iyi maç çıkardılar bir de

Fazla bile yazdım, yürüyeduruyoruz işte, Mayıslara göz kırpıyoruz hala.

6 Kasım 2009 Cuma

Akıllı Oyun - Dinamo Bükreş 0-3 Galatasaray



Bazı yazarlar belki vasat bulacaklar Galatasaray'ın futbolunu, aynı Sivas maçında buldukları gibi, ya da aynı ligin başındaki gibi. Ne de olsa ciddi (?!?) bir rakip yoktu karşısında.

Doğrudur, Dinamo Bükreş vasat, hatta vasatın altında oynayan bir takım olabilir ama burada oyunun güzelliğidir esas olan. Ve de büyük takım olmanın verdiği özgüveni koymasıdır Galatasaray'ın.

Sonuçta deplasmanda oynanan bir avrupa maçıdır ki, bu kupada 2 sene önce ne vasat takımlara karşı, ne hallere düştüğümüz hatırlanmalıdır öncelikle. Bir de nasıl futbol oynadığımız.

Bugün ise sahada ne yaptığını bilen (Sivas maçının kopyası) bir takım vardı. Oyunun her anında ipleri elinde tutan, rakibine alan bırakmayan, top almak için boşa çıkan bir Galatasaray izledik. Bir an olsun rakibin galip geleceğini düşünmedik ki ilk golü attıktan sonra, Galatasaray'ın sıkça yaşadığı bir sendromdu(r) bu.

Peki akıllı olarak ne yaptı Galatasaray bugün?
Öncelikle sahayı çok iyi kullandı, hemen her atakta topu sağ kanattan sol kanada kadar götürüp tekrar sağ kanada kadar geri getirdiler ve rakibin hem adam/alan paylaşımını zorlaştırıp hem de yordular. Sabırlı hücum yaptı takım, öyle ligin başındaki gibi 15 dk delice tempo yapıp sonra durmak yerine daha yavaş (bu yavaşlık pas hızında değil di kesinlikle) sabırlı ve akıllı biçimde 70-80 dk.ya yayıldı. Rakip bu sırada muhakkak hata yapıp açık verecek ve GS hücum hattı da bunlardan birini nasıl olsa değerlendirecekti.

Sakatlıklar sonucu ortaya çıkna dizilimi Rijkaard benimsedi sanıyorum ki, Elano ve Keita'sız oyunun provasını da yaptı hafta sonu için. Hatta biraz fazla zorladı bana kalırsa, Nonda'nın sakatlığa olan afinitesi düşünülecek olursa, 3-0 olduktan sonra çıkmalıydı belki de. Nitekim yüreğimiz ağzımıza geldi yerde kalıp zoraki değiştirilince (umarım uzun bir sakatlık değildir). Kendisi 7si ligde 7si avrupada olmak üzere 14 gol atmış bir şahıs ve şu an elimizdeki tek golcü olmasından dolayı biraz yoğurdu üfleme taraftarıyım açıkçası.

Arda yine çok istekliydi, Rijkaard (yine belki demek durumundayım) Elano'yu alırken oyuna, Arda'yı forvete sürüp, M.Sarp'ı çıkarırken belki de kaptanın bir gol atıp kendine gelmesini hedefliyordu, Nonda'nın golünü akıl almaz şekilde içeri alan kalecinin Arda'nın şutunda panter kesilmesi de Şanssızlık hanesine yazılmalı. Artık kısmet haftasonu D.Bakır'a inşallah.

Maçta görevini yap(a)mayan bir tek Leo Franco vardı, o da rakibin kaleye kadar ulaşamaması sonucu gerçekleştiğinden kızamıyoruz kendisine :)

Topal'ın da içine Hagi kaçtığına şahit olduk 3.golde. Uzun zamandır direği yalayan şutlarına aşina olduğumuz Topla, hem de sol ayağıyla, hem de Hagi tribündeyken 10'u hatırlatan, tarihe kazınacak bir gol attı ki unutmayız, unutturmayız (sanıyorum yine Hagi tribündeyken Hakan Ünsal atmıştı Hagivari inanılmaz bir gol, -Grasshoppers veya Glascow Rangers maçıydı- keşke her maçta tribünde olsa dedirtti).

Futbolcular bu ciddiyette oldukları ve rakip ayırmadıkları sürece, görünen o ki, bir iki kaza dışında (ör. Eskişehir maçında Balta'ya çarpan top) ligi domine edecek bir takıma kavuştuk 11 hafta sonunda. Diyarbakır maçı da böyle geçerse bu alışkanlık daha zor kırılır.

Başkanın dediği gibi Mayıslar Bizim...

3 Kasım 2009 Salı

Arda Turan


Kısa zamanlı blog ömrümde daha önce vurgulamıştım Arda Turan'ın farklı bir futbolcu figürü olduğunu. Target Striker blog'da çok güzel bir yazı vardı Arda hakkında. "Var mısın yok musun?" diye soruyordu sonunda. Ben Arda'nın er ya da geç doğru kararları alacağına inanıyorum.
Evet, belki kaptanlık Arda'yı takımda tutmak için biraz erken verildi Arda'ya, belki ağır geliyor biraz yük, ama bir çok insanın atladığı noktaların olduğunu düşünüyorum Arda'yla ilgili.

Birincisi Arda Galatasaray'lı. Çoğumuzdan fanatik bir Galatasaray'lı. Ve takıma zarar verdiğine kanaat getirdiği zaman doğruya rahatlıkla yönelecektir.
Peki nasıl hata yaptığını farkedecek? İşte burada Arda'yı bir çok yerli futbolcudan (hatta bir çok futbolcudan) ayıran özelliği ortaya çıkıyor: Zeka.
Arda gördüğümüz en zeki futbolcu örneklerinden, bunu saha içinde futboluyla belli ediyor, saha dışında espirileri, hazır cevaplılığıyla vs.
2 yaz önce tekne fotoğraflarından dolayı basın topuyla tüfeğiyle üstüne gittiğinde, cevabını sahada vermedi mi? Ortada oynayamaz dendiğinde cevabını vermedi mi?
Üçüncü önemli özellik tecrübe. Arda belki 22 yaşında ama çocuk ydenecek yaşlarda GS kapısından içeri girmiş. Yıllarca o havayı solumuş. Çeşitli yaş gruplarında 100 den fazla milli formayı giymiş, 20 den fazla Avrupa kupaları maçına çıkmış. Kendisinden önceki jenerasyonun 27-28 yaşında görebileceği kadar (belki de fazla) Uluslararası maç oynamış Arda. Bu bağlamda M.Sarp'tan tecrübesiz olduğunu kim iddia edebilir?
Bir diğer önemli özelliğiyse İstanbul'da büyüyen bir genç olması. Anadolu'dan İstanbul'a gelip te ortamlara kendini kaptıracak bir adam değil Arda. Zaten ortamların içinde büyümüş, ve bu dezavantajına rağmen Türkiye'nin en önemli futbolcusu olmayı başarmış. Belki de İstanbul kulüplerinin altyapı sıkıntısı bundan dolayıdır bilemem, ama Arda'yı etkilemediği açık.

Bunların yanına futbolunu yazmaya zaten gerek yok. Bir kaç maçtır iyi oynamıyor olabilir Arda. Ama bu adam daha ligin ilk yarısı bitmeden normal bir futbolcunun bir sezonda çıkacağı maça çıkmış. Belki ciddi sakatlanmamış ama formu düşmüş. Servet'in düşmedi mi? Topal'ın düşmedi mi? Hadi onları geçtim çok iyi bir profesyonel olan Kewell'ın düşmedimi performansı lig başından beri?

Geçen sene takımı tek başına sırtlamasımıdır Arda'nın kabahati? Bu düşüşe mutlaka dur diyecektir Arda. Hatta geçen hafta sonu bunun işaretlerini de gördük. Muhakkak kendisi de ayağa kalkma zamanının geldiğinin farkındadır.

Eğer zeka maddesi olmasaydı bu saydıklarımızın hiç bir anlamı olmayabilirdi. Başkalarının aklıyla davranıp, kendisini şöhrete kaptırıp, yeteneğini heba edebilirdi Arda.
Ama yanlış yolda olduğunu da, ne yapması gerektiğini de, en kötü ihtimalle deneyip yanılarak bulacaktır Arda.

Ve bu tribünler çok coşacaktır onun futboluyla

Sadece biraz zamana ihtiyacı var Arda'nın. Çocukken hayran olduğu, yerinde olmak istediği futbolculardan, daha üstün bir futbolcu olduğunu anlayacak kadar zamana.

Galatasaray Spor Kulübü'nden Zorunlu Açıklama


Ve beklenen açıklama resmi internet sitesinden geldi. Okumak isteyenler buraya tıklayabilir. Yok ben aşağıdan devam edeyim derseniz işte açıklama.

Bazı internet sitelerinde yer alan görüntülerde; Hürriyet Gazetesi spor yayın koordinatörlüğü görevini sürdüren Ercan Saatçi ile Fenerbahçe Spor Kulübünün televizyonunda program yapan Metin Özülkü arasında geçen ve Kulübümüz hakkında açık küfür kelimelerinin kullanıldığı bir diyalog geçmektedir.

Söz konusu şahıs bugünkü Hürriyet Gazetesi’nde konu ile ilişkin bir açıklama yapmış ve bir yandan küfrü savunarak diğer yandan ise göstermelik ‘’özür’’ dilemiştir.

Spor ahlakı ile ilişkisi oldukça zayıf olduğu bir kez daha anlaşılan bu şahıslar, bu diyalogla kendi seviyelerini ortaya koymuşlardır.

Sporculuğun ve spor ruhunu taşıyanların en önemli özellikleri rakibe saygı ve nezaket kurallarını özümsemiş olmalarıdır.

Türkiye’deki spor kültürünün neden çağdaş bir düzeye ulaşamadığının bir kanıtı da, söz konusu şahısların gerçek kimliklerini gizlemek suretiyle hem televizyonlarda program yapabiliyor olmaları, hem de içlerinden birinin Türkiye’nin önemli gazetelerinden birinin yöneticisi olup köşe yazıyor olmasıdır.

Bu kimselerin gerçek kimlikleri ortaya çıktığında bu tür görevleri ifaya devam etmeleri, bu kimseleri istihdam edenleri de kötü ve çirkinden yana taraf haline getirecektir. Bir başka deyişle bu kimseler gerçek yüzleri ortaya çıktığında şu an işgal ettikleri mevkileri terk etmek zorundadırlar.

Nezaket ve saygı herkesin uymakla yükümlü olduğu toplumsal kurallar olmakla beraber sorumluluk makamlarında bulunan kimselerin daha özenli davranmak yükümlülükleri bulunmaktadır. Bir sorumluluk makamını işgal eden herhangi bir kimse, kendisi bakımından taraftarlara gösterilen ve aslında olmaması gereken hoşgörüyü bekleyemez.

Öte yandan bahse konu olayların cereyan ettiği televizyonun sahibi olan Fenerbahçe Spor Kulübünün kendi internet sitesinde yapmış olduğu açıklama meseleyi saptırmaya yöneliktir. Kendi televizyonlarında meydana gelmiş ve Türk Sporu bakımından esefle karşılanması ve kınanması gereken bir olayı yok saymış olmalarını ve konuya ilişkin herhangi bir beyanda bulunmamalarını kabul etmek mümkün değildir.

Sporun gelişmesi ve küfürün engellenmesi için mücadele ettiğini beyan eden herkesin açıkca kınaması gereken, bu küfürlü hakeretin kime yapıldığının hiçbir önemi yoktur. Önemli olan sporun gelişmesine ve küfürün önlenmesine hizmet amacı ile hareket etmek ve sorumluluları cezalandırmaktır.

Türkiye Spor Kamuoyu nezdinde çoktan mahkum edildiğine inandığımız sorumluların açıkca bütün spor çevreleri tarafından kınanması bir zorunluluk olup stadlarda küfrü engellemek isteyen, ülke sporuna katkı yapmak arzusunda bulunan herkes bakımından bir ödevdir.

Türk Spor Kamuoyu önemli ve tarihi bir sınavdan geçmektedir. Ya bir bütün halinde olayları hiç saptırmadan gizlemeden meseleyi tam olduğu gibi görerek ve göstererek küfrün her türlüsünü kim tarafından kime yapıldığına bakmaksızın kınayacak, ya da bu tavrı ortaya koymayarak küfre cevaz veren bir tutum sergileyecek ve tarih önünde hesap vermek durumunda kalacaktır.

“Galatasaray Türkiye’dir” söyleminin sahibi Galatasaray Spor Kulübü Derneği olarak başta Futbol Federasyonu olmak üzere Türk Spor Kamuoyunu küfre karşı bu ortak tavra katılmaya davet ediyoruz.

Bütün bunların yanında sorumluların teşhirini sağlamak maksadı ile gerekli hukuki süreçleri başlatmak için girişimleri yaptığımızı ve sorumluların Türk Spor Kamuoyu dışında ayrıca bağımsız Türk adaleti önünde de hesap vereceklerini Kamuoyuna duyururuz.


Kısaca deniyor ki, Çek git Ercan...

Utanmıyor musunuz!

Petit'in Yeri Blogda Yasemin vermiş linki. Cem Kurel, Ercan Saatçi'nin skandalına fazla dokunmadan, spor koordinatörlüğüne gelme sürecini eleştiriyor. Çok da güzel eleştiriyor.
Ve soruyor basının dut yemiş bülbül kesilen duayenlerine:
"susmaya utanmıyor musunuz?"

2 Kasım 2009 Pazartesi

Çek Git!


Ercan Saatçi malum olayın üzerine özür dilemiş. Özetle hangi birimiz yapmıyoruz diye soruyor.

Diyelim ki bir çoğumuz yapıyoruz, ama biz bir gazetenin spor servisinin müdürü değiliz ki.

Şimdi kim senin gazetenin tarafsızlığına inanacak? Biz zaten inanmıyorduk gerçi.

Burada GS yönetimi de bir an evvel bir refleks göstermelidir. Ercan Saatçi'yi istifaya davet etmelidir. Ya da istifa edene veya kovulana kadar GS tarftarını Hürriyet almamaya. Bu yenilir yutulur bir olay değildir.

Ayrıca yok öyle hem küfürü ederken yakalanacaksın hem de ne var ki diyeceksin. Madem yakalandın Çek Git. Bazı olaylarda bir kuru özür yetmez malesef.

Senin servisinden biri küfürlü bir manşet hazırlasa geyik yaparken, sonra da yanlışlıkla yayınlansa Hürriyet'te, ilgili kişilere ne yaparsın? Gerçi belki de bu soruyu Ertuğrul Özkök'e sormalı.

Ya da daha acısı Ercan. Sevdiğin insan seni aldatsa "Ne var Ercan herkes yapar bunu yeri gelince, sen hiç yapmadın mı sanki dese" Çıkarır mısın hayatından, af mı edersin yoksa?

Efendim?

Alkışlar...


Nerede geçen sene Bülent Uygun röportajları nerede bugünkü Muhsin Ertuğral. Herhangi bir Anadolu takımının hocasının yaptığını yapmadı, ezberimizi şaşırttı, devre sonunda çalınan endirek serbest vuruşda tepkisinin hakeme değil kalecisine olduğunu söyledi. "Bizim işimize bakmamız lazım, hakemin üstüne yürümek de ne demek, futbolumuzu oynamamız lazım. Bir daha Sivasspor'da bunları görmeyeceksiniz"

Ne diyeyim; Muhsin hoca, Sivas'ın 2 yılda kazandığı antipatiyi sempatiye çevirebilecek gibi geldi. Adammışsın hoca...

1 Kasım 2009 Pazar

Galatasaray 2 - 0 Sivasspor / Takım Oyunu



Devre arası yazdığım posta eklenecek çok da fazla bir şey yok belki de ama bu sefer maçı kontrol altında tutabildiğimizi görmek sevindirici.
Sivasspor maçı umut aşıladı bana. Futbolcuların Rijkaard'ın öğretilerini unuttuğunu düşünmeye başlamıştım ki, öyle olmadığını görmüş olduk. Tam anlamıyla takım oyunu vardı bugün GS adına sahada. Çok gösterişli değildi belki ama ilk yarının sonundaki ciddiyetsiz oyun dışında ciddi ciddi yardımlaşan, yerinde basan, pas almak için boş alana kat eden bir takım izledik.
Sabri'ye değinmek istiyorum en çok. Bugün çok hevesliydi, skora katkı yapmayı çok istiyordu ancak bu geçtiğimiz haftalarda takıma yaptığı pozitif etkiyi azalttı açıkçası. Her yere koşmaya her adama basmaya çalışarak defansın dengesini bozmaya başladı Sabri. Koştuğu için alkış tutacak belki herkes ama Sivas arka arkaya 2 tane rahat pozisyon buldu onun kanadından. 2.sinde hakemin ofsayt bayrağını kaldırması Sabri'yi kurtardı belki. Rijkaard belki Sabri'yi frenleyemediğin belki de Nonda'nın arka arkaya 90 dk. çıkarma problemi olduğundan sağ beke Uğur hamlesini gerçekleştirerek Sabri'yi özgür kıldı. O da her yere koşturmaya, anlamsız top sürmelerine, kötü şut tercihlerine devam etti ki umarım bugüne özgü bir hevestir Sabri'ninki. Her ne kadar oyunu hareketlendirse de bu hareketliliğin acısını çektiğimiz bir çok maç olmuştur. Sonrasında çok şükür Uğur sağ bekte gerektiği gibi oynamayı kabullendi ve Sivas'ın tek işleyen (kısa süreli de olsa) kulvarı da tıkanmış oldu.
Oyunun genelinde ilk haftaları hatırlatan bol ve hızlı paslaşmalar izledik ki oldukça keyif verici bir gelişmeydi. İkinci yarı ilk yarı kaybolan ciddiyet geri gelince, Sivas'ın umutları sadece duran topa kalmıştı zaten.
Bugünkü dinamik oyunda M.Topal-M.Sarp-B.Özbek üçlüsünün özellikleri ve form durumları etkendi şüphesiz ve belki de Linderoth'un iyileşmesi ve bu üçlüde kendine yer bulmasıyla bu hareketliliğin ileriki maçlara taşınması da sürpriz olmayacaktır.
M.Topal belki de sezonun en iyi maçını oynadı kendi adına, onun toparlandığını görmek de ayrıca mutluluk kaynağı.

Son bir paragrafta Arda için.
Bugün özlediğimiz Arda sahadaydı. Takımı yönetti, katkı sağladı, pozisyona girdi, arkadaşlarına pozisyon sağladı. Çıkışa geçtiğinin sinyalini verdi bağıra bağıra. Tek yapamadığı goldü bugün için. Hoşgeldin kaptan.

Galatasaray - Sivasspor / İlk Yarının Ardından- Ciddiyetsizler

Bugün için Arda'dan umutluydum. Çünkü benim gördüğüm en zeki futbolculardan biridir Arda, özellikle yerli futbolcular arasında. Ve de bugüne kadar basının her türlü üstüne gittiği zamanlarda ayağa kalkıp sahada vermiştir cevabını, bir yenisini bekliyordum ben de. Beklediğime yakın oynamaya başladı kaptan, takımını yönlendiriyordu baya baya. Sene başındaki gibi olmasa da haftalardır unuttuğumuz Arda'ya yaklaşmaya başlamıştı. İlk gole kadar oldukça güzeldi her şey. Rijkaard'ın oynamtmak istediği futbolu oynuyorduk, sahayı çok iyi paylaşıyordu herkes. Topl almak ve arkadaşını rahatlatmak için pas açısı alıyordu her oyuncu. Top Sivasspor'dayken de alan daraltıp rakibin olgun bir atak geliştirmesine engel oluyordu Sarp-Topal ikilisi. Fazla da defansın arasına girmiyolardı (Buca maçında yediğimiz golden sonra da girmesinler bi zahmet).
Ancak ne zaman ki gol olud, takım gördü ki biz Sivas'a göz açtırmıyoruz, ciddiyetsizlik başladı. Tamam yeri gelir topuk pas yapılır ama çok rahat kullanabileceğimiz pozisyonlar, 3 e 3 ler laubali topuk pasları ve tek toplar yüzünden heba olmaya başladı. Bu konuda hala akıllanmamışız. Toplar bencilce kullanılmaya başlandı. Sabri aldığı topla 25-30 mt katetmeye başladı. Yanında Arda bomboş dururken oyalanıp (ki Rijkaard'ın hızlı ve basit pas konusundaki görüşleri bu kadar netken) ayağındaki topu kaptırınca kendi yarı sahasının soluna kadar adam kovaladı ki bu kendi bölgesinin bomboş kalıp defansın tüm düzenini kaydırmak demekti. Belki Sivas bunu değerlendiremeyebilir ama, bunun adı ciddiyetsizliktir. Bir de alkış aldı bu koşusu ben ona yanarım.
Petkoviç'in uyuşuk davranması sonucu sahalarda pek de göremediğimiz bir endirek vuruş kazandı Galatasaray ve golle sonuçlandı. Bunu hakemler o kadar zor çalarlar ki tahminim 6 sn. yi 2 ye falan katlamış olmalı Petkoviç.

Neyse yine 2-0 önde giriyoruz 2. yarıya ama bu ciddiyetsizlik sürerse ve biraz da Sivas'ın şansı tutarsa maçın sonunu yine panik havasında seyredebiliriz.

Umarım gerçekleimez tabii...