4 Mart 2013 Pazartesi

2012 - 2013


Yazmayı bırakalı, daha doğrusu başka blogları okudukça yazım dilini ne kadar yavan kullandığımı farkedip de yazmaktan biraz soğuyalı uzun zaman olmuş. Son futbol yazısının üstünden 1 sene geçmiş. Görelim bakalım zinimiz ne kadar rutubet tutmuş ve parmaklarımız ne kadar paslanmış.

Öncelikle her ne kadar kadro kalitemiz isim olarak ligin çok üstünde olsa da, kadromuzun birbirini tamamlayan oyunculardan oluşmaması bu sene ligi koparmamıza engel oldu diye düşünüyorum. Hatta Fenerbahçe bu kadar şanssız olmasa şu anda puan olarak önümüzde bile olabilirdi.Ligin ilk yarısı zaten Emre Çolak'mı bizi delirtsin yoksa Amrabat'mı ikilemini bize çok sık yaşatmıştı ve geçen seneden bu yana süre gelen yaratıcı oyuncu eksikliğimiz dolayısıyla rakip kalelerde pozisyon yaratmakta sıkıntı çekiyorduk. Takımın iskeleti düzgündü, mücadelesi üst düzeydi ama final paslarında zaafiyet yaşanıyordu.Çünkü kadromuzda hem yetenekli hem de futbol aklı yüksek oyuncu sayısı sadece Selçuk ve Elmander (bir de savunmada Ujfa kaptan) ile sınırlıydı. Böylece rakipler Selçuk'a baskı kurup gol pozisyonu üretmemize engel olma stratejisini benimseyip iyi uyguladıklarında kısır bir maç izliyorduk. Fenerbahçe maçıyla başlayıp bu kısırlığa az da olsa çözüm getiren ikili forvet hattı, rakip orta sahaların zayıflığı - ve Melo'nun inanılmaz formu- dolayısıyla iş görüyordu. Bu sene de yine çift forvet ile başladık ancak hem Melo'nun sezonu oldukça geç açıp form tutamaması hem de Emre Çolak'ın "benden olmayacak" dediği halde oldurmaya ısrar edilmesi sonucu (bunlara bir de Hamit'in kanata itilerek veriminin azalmasını ekleyelim) bir türlü topu üçüncü bölgeye taşıyamadık. Taşısak bile tutamadık ve zaten az kişiyle tuttuğumuz orta sahamız tüm gücünü defansif aksiyonlarda kullanmak zorunda kaldı. Topu ne üçüncü bölgeye aktarabildik ne de aktardığımızda o bölgede tutabildik (biraz da sırtı dönük oynayamayan forvet zaafiyetinden bahsedilebilir)

İkinci yarıya başlarken Sneijder gibi bir yaratıcı oyuncunun transferinin takıma büyük katkı yapmasını beklerdik ancak arkasından Didier Drogba transferi geldi ve takımı tam olarak bir açmaza sürükledi. Evet takım muhteşem isimlerden kuruluydu ancak Sneijder'lı bir takımın ya tek forvetle oynaması  ya da arkasında 3 Selçuk İnan ile oynaması gerekiyordu. Arkasından takımın oyun hızına, futbol aklına ve Sneijder-Selçuk ikilisinin oyununa yaptığı inanılmaz katkı Drogba'nın da sahada olmasını zorunlu hale getirince iş daha da karmaşık bir hal aldı. Aslında Burak Yılmaz bu kadar formda olmasaydı her şey hoca ve takım adına çok daha kolay da olabilirdi "belki" .

Sorun net. Sneijder kenarda otursa top hızlı biçimde ileri aktarılıp gol pozisyonu yakalayamıyoruz. İki forvet artı Sneijderla oynarsak topa sahip olamadığımız için (Sneijder/Selçuk topla kendi yarı sahamızda buluşmak zorunda kaldığı için) yine gol pozisyonu yakalayamıyoruz.Bu açıdan bakınca tapılası Drogba transferinin verimini sorgulamak kaçınılmaz oluyor (neler yazıyorum lan? Drogba bu!!!). Peki hem Drogba'yı verimli kılmak hem de daha çok gol pozisyonu yakalamk ya da rahat skor üretebilmek için ne yapmalıyız.

Bu denklemin çözümü kağıt üzerinde çok zor görünmese de pratikde tez zamanda mümkün görünmüyor. Çünkü Grande 2000'li yıllarda kendisini Avrupa şampiyonu yapan presi ve ön alan baskısını bu kadroya da yaptırmak istiyor. Ancak o günden bugüne hem futbol dinamikleri hem de özellikle Anadolu takımların kadro kalitesi değişti.

Yapılabilecek birinci uygulama iki forvetten vazgeçmeyi denemek olabilir (ki bu sıklıkla Burak'tan vazgeçmek anlamına gelecektir korkarım) böylece orta saha bir kişi daha kalabalık tutulur, kanatlara inmek kolaylaşır, Drogba'nın hava hakimiyeti zaten su götürmez, Sneijder rakip kaleye yakın topla buluşur. Kenarda oturan forvet de futbola küser :(

İkincisi topun olduğu her yere koşturmaktan vazgeçilir, tüm takım topun akasına geçer ve alan daraltılır/takım boyu kısaltılır, kapılan toplarla da Selçuk ve Sneijder en kısa zamanda buluşturulup Drogba&Burak A.Ş üzerinden skor arama yoluna gidilir.böylece hem orta saha ve forvet bloğunun iletişimi de kopmamış olur hem de Sneijder ve Burak gibi savunma yönü daha zayıf ya da Hamit gibi daha yavaş futbolcuların savunmaya katkısı artar (it gibi adam kovalamak zorunda kalmazlar metrelerce). Açıkçası bunu yapmaktan Real Madrid gocunmuyorsa Galatasaray'ın da gocunmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu oyun tarzı devamlı hücumu düşünmekten vazgeçmek demek de sayılmaz.Yine, aklımız "kapacağımız topla rakip kaleye en hızlı nasıl akarız" fikriyle dolup taşabilir.Ayrıca tüm maçı rakip sahada geçirince mi daha hücumcu bir takım oluyoruz yoksa maç boyunca 6-7 net gol pozisyonu üretince mi? sorusuna da kulak kabartmak gerektiğini düşünüyorum. Kaldı ki son Eskişehir maçı zihnimizdeki "bize karşı top oynamaya çalışan takımlara daha iyi oynuyoruz yaa!" algısını silip atmakla kalmadı, orta sahası vasatın biraz üzerindeki her takıma "GS bu kadroyla çıkarsa orta sahayı kalabalık tutun, geriye fazla yaslanmayın yeter" mesajını da yerleştirdi.

Bu yüzden bundan sonraki haftalarda rakiplere, gerekirse sistemde oynamalar yapıp, Galatasaray'ı alt etmenin o kadar da kolay olmadığını göstermek gerektiğini düşünüyorum.Her ne kadar şampiyonluk yolunda rakipsiz gibi görünsek de oynanan futbollara bakılınca 2-3 hafta üst üste puan kaybetmemizin olasılık dışı olduğunu söylemek güç. Rakiplerimizden biri seri yakalayıp gaza gelirse de psikolojik olarak aleyhimize gelişecek bir süreç yaşanabilir. Tam tersine şu 3-4 hafta bunun olası olmadığını bu saatten sonra şampiyonluğu bırakmayacağımızı hissettirmeyi başarabilirsek de elimizi kolumuzu sallayarak bile şampiyon oluruz.


Unutmayalım ki bu yıl gelecek şampiyonluk bizi ne kadar yukarı itecekse olası bir kaza da zaten kaynamaya meraklı camiamızı o kadar kaosa sokacaktır.