26 Eylül 2009 Cumartesi

Digiturk Allah Senin...!!!




Efendim ülkemizde büyük şirketlerin halkı küçük küçük sömürme sistemi oturmuş olduğundan ve de tüketici hakları bireysel olarak aranmadan hiç bir şekilde ağıza alınmadığından belirli sıklıklarla sinirden çıldırdığım anlar yaşıyorum. İşin komiği bir kişi zorlayıp hakkını alsa bile devlet demiyor ki "kardeşim diğerlerine de versene", illa ki ağlayacaksın bir şey elde etmek istiyorsan.
ölümüne karşıyım arkadaş bu düzene, ama her defasında yenik düşüyorum hemen hemen. Sadece kredi kartımdan kesilen 55tl lık yıllık ücreti geri alırken galip geldiğimi hatırlıyorum. Yenilgilerimse çok fazla, gelin yakın zamandan örneklerle durumu LigTv ye kadar bağlıyayım

Turkcell kamulular için kamucell diye bir tarife oluşturdu eski aboneleri içinde bu tarifeye geçme hakkı verdi ama bunu şimdi hatırlayamıyorum 50bin mi 150binmi ne kişiyle limitledi. Tabi bendeniz de bir GSM şirketi sahibi olmadığımdan bu kontenjanın bitme tarihini öngöremedim(biraz da gevşeklik var tabi) sonra bi gittim dedilerki kontenjan doldu
- eee
- yeni hat almanız lazım ya da numaranızı transfer etmeniz lazım
- e kontenjan dolduysa yeni hat alınca nasıl Kamucell'li olabiliyorum
- o zaman oluyo beyefendi
- e kardeşim azıcık mantıklı olun yeni hat alsam eskisini kapatsam ne fark olacak?
- beyefendi kampanya böyle
- Hay kampanyanızı!!! Yaw kardeşim benim 11 senelik numaram var, en pahalı operatörü 11 senedir kullanıyorum, o kadar avantajlı kampanya gelmiş Turkcell de kalmışım, numara taşıma gelmiş taşımamışım, 11 yılda 132 fatura ödemişim tıkır tıkır; yeni hat alan adama var, diğer operatörden gelen adama var bana yasak. Biz yoluncak kazmıyız arkadaş.
- Beyefendi şikayetinizi kaydediyorum. Kampanyamızın şartları şu an böyle
- Allah belanızı...
sonuçta ne oldu, kullanmadığım Avea numaramı Turkcell'e taşıdım iki hatlı bi telefon aldım ve 11 senelik numaramı arama kabul ederken, yenisini de ararken kullanıyorum. Arkadaşlarımın kafası karışıyor, ben her şaşırandan sonra Turkcell'e galiz küfürler yağdırıyorum ama malesef hala kullanıyorum. Elalemin ülkesinde millet eski müşteriye kampanya yapar bizde onlar cepte keklik nasılsa, Allah belanı versin Turkcell. İntikamım acı olacak bir gün ama bekleyelim bakalım.

Telekomda ben modemimi alıp aylık 30 lira verirken 14,90 a modem hediyeli kampanya yapmıştı da yine delirmiştim.

İşte Digiturk'un de var böyle adetleri. Misal geçen sene kampanyayla EkoSpor paketine 38,90 TL'na abone oldum, sonra öğrendim ki ailem-ki kendileri en az 6yıllık abonedir- aynı spor paketine 68,90 ödemekte. Ayda 20 TL'ndan yıllık 240 lira yapar. Yazın LigTV iptal edildiğinde ise 22,90 civarı bir fiyata düşüyor 3 ay. Yani nereden bakarsanız bakın 200 TL fazladan ödüyorlardı.
Neyse 1 yıllık sözleşme yaptık Digiturk servisi geldi kullanılmış bi dekoderi televizyonuma bağladı dedi ki "Bu dekoder kullanılmış ama Digiturk'un güvencesi altındadır. Bir arıza olursa yenilenecektir." Mantıklı geldi "tamam" dedim. Geçen gün(üyeliğimin bitmesine 1 ay kala!!) dekoderim çalışmamaya başladı aradım Digiturk'u, önce üyeliğimi devam ettirmek istemediğimi söyledim (yeniden sıfırdan abone olurum, devam etsen 62,90 ama şu anda 47,90 lık kampanya var) meğer ancak ayın 3 ünden 3 üne kapatma işlemi yapabiliyolarmış ben de 24 ekim ile 3 kasım arasında izleyebilecekmişim Digiturk'ü o yüzden o 10 günlük parayı ödemem gerekiyomuş. Nasıl yaa!
- E arkadaşım gelin sökün 24 ünde
- Beyefedndi malesef ayın 3 ünden 3 üne yapılıyor işlem, o kadar gün izleyebileceksiniz
- İzlemiyorum ulan izlemiyorum alın sökün gidin. Kardeşim hangi çağda yaşıyoruz ne demek yapamayız, niye ben bi daha para ödüyorum??
- Beyefendi sistem böyle
- Ulan nasıl sistemmiş , devlet hastaneleri bile yeniledi sistemlerini kimlik numarasıyla hastaneye gidiliyor, faks ile sevk alınıyor, Türkiye liglerini yayınlayan kuruluş -bir digital platform- ayın belli günü abonelik kapatabiliyor.
- Beyefendi iptal etmeyi onaylıyormusunuz?
- onaylıyorum... Bir de benim dekoderim çalışmıyo
- tamam kaydediyorum ama servis gelince 20 TL hizmet ücreti alıyor
- ama dekoder benim değilki siz koydunuz, garantisi var dediniz
- Efendim garantisi var ama bu servis ücreti.
- Güzel kardeşim soyguncumusunuz Allahaşkına, yaw kullanılmış dekoder veriyosunuz, garantili diyosunuz e bozulunca da servis ücretini siz verin bana ne ya!
- Efendim servis istiyomusunuz?
- Evet. Zaten servis ücretini ödiycez el mahkum ama bu düpedüz saçmalık. Bir de şikayet kaydı yapın lütfen.
- tamam kaydı aldım

Bu nasıl bir uygulamadır! Yani aklıma gelmiyor da değil, bu dekoderlerle bilgi alışverişi yapılıyorsa merkezden belki de Digiturk bilmemkaçbin abonesinin dekoderini susturdu 20 şer TL' ndan dünya para. Yeni yayın ihalesine hazırlanıyorlar ya belli mi olur!

Diyeceğim o ki Allah bin türlü belanızı versin. Böyle hizmet anlayışı olmaz, dekoder zaten sizin, benden nasıl servis ücreti alırsınız. Pierolarla şov yapan teknolojiniz nasıl oluyor da istenilen her gün her dakika abonelik açabilirken ayda bir kez abonelik kapatabiliyor? En önemlisi nasıl oluyor da bizleri sistem böyle diyerek geri zekalı yerine koyuyorsunuz, ve de nasıl oluyor da biz elimiz kolumuz bağlı kalabiliyoruz....

22 Eylül 2009 Salı

Galatasaray-Kasımpaşa : 3-1


Fotoğraftaki sahne maçın en önemli anı bence. Öncelikle bu kadar adaletsiz bir karara bile, Galatasaraylı oyuncuların Arda'nın da frenlemesiyle hakemi darp etmeden itiraz etmeleri keyif verici. Hele bazı takım oyuncularının tek bir sarı kartta bile hakemi omuz, dirsek vb. organlarıyla
itip kakmalarını konuşalı sadece 2 hafta geçmişken. Amatör de olsa bir hakem eskisi olarak o pozisyonda topun çok yumuşak bir şekilde yukarıdan aşağıya doğru ilerlediğinden dolayı ( hakemin de temel olarak durarak izlemesi gereken bir pozisyonda koşarak ilerlediği için) pozisyonu kaçırdığını düşünüyorum. Muhtemelen yerinde sabit duran (biraz da futboldan anlayan) her birey bu pozisyonda elle oynama olduğunu farketmiştir. Ancak devre arasında gözlemcimi, 4.hakemmi yoksa gelen bir telefonmu bilinmez, İlker Meral kesinlikle durumdan haberdar edilmişti ve 2.devrede herhangi bir karambolden topu kurtaran Kasımpaşalı futbolcuların her kontratağında GS lehine faul düdüğü çaldı ve Kasımpaşa'nın futbol oynamasına izin vermedi. Ne zaman 3 e 3, 4 e 4 yakalayacak olsalar GS'ı, anlamsız biçimde oyunu kesti
Galatasaray rakibi yoran hızlı pas trafiğini BJK maçından beri terk etmişti ve onun yerini baskıyla başlayan devrede erken atılan gol sonrası rakibin açıklarından, ve bünyesindeki yetenekli oyunculardan faydalanarak farkı artıran bir yapı izlemiştik. Bu maçta da sanıyorum hafta içi oynanan maçın da etkisiyle yüklenip atalım bir gol gerisi gelir sonra mantalitesiyle rakibi de hafife alarak başladı maça. Aslında Ali Güneş ve İlker Meral'e toslamasa işe de yarayacaktı bu uygulama ve çok da rahat bir maç izleyecektik ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Ve gördükki gol attığı için geriye yaslandığını ve rakibe alan bıraktığını düşündüğümüz GS gol atmadığı halde 10. dk. dan sonra yine aynı kimliğe büründü. Bunun ne kadar bilinçli yapılmış bir hamle olduğunu ileriki haftalarda daha rahat anlıyacağız sanıyorum.
Kasımpaşa ferdi olarak yetenekli ama içleri geçmiş oyunculardan kurulu bir ekip olduğundan motive olmakta zorlanan daha doğrusu takım olamayan bir yapıdaydı. Ancak rakip GS olunca futbolcular yeteneklerini yeniden gösterme gayretiyle oynadıklarından etkili bir 45 dk. çıkardılar. Sanıyorum aynı futbol kimliğini Fenerbahçe ve Beşiktaş maçlarında da göreceğiz. Özellikle Moritz ve Azar açık alanda Emre'ye karşı ciddi sürat avantajını yakaladılar, sonucunda ilk yarı sonunda 4 ü isabetli 6 şut gördük kalemizde.
Sabri Rijkaard'ın olumlu sözlerinden mi yaydı yoksa önünde Elano oynadığından mı bilinmez pek oyuna konsantre değildi dün gece. İlk golde de verkaç sonrası rakibiyle koşmak yerine eliyle Emre Aşık'a işaret etmekle yetindi Sancak'ı ve M.Sarp'ın da Moritz'in gelişine geç uyanmasıyla yenmemesi gereken basitlikte bir gol gördük kalemizde.
Caner'i de yetersiz gördüm dün gece. Dengesini sağlayacak güce sahp değildi. Hem sol kanatta önündeki hücümcuyu atağa kaldırmakta yetersiz kaldı hem topla içeri haddinden fazla katetmeye çalıştı hem de fazla top kaybı yaptı. Bu da gösteriyor ki sadece fiziksel olarak hazır olmadığı gibi mental olarak da Rijkaard'ın futbol felsefesini uygulamaya hazır değil Caner.
İkinci yarı Nonda değişikliğinin bu kadar etkili olması yine Nonda mı Baros mu? sorularının uçuşmasına sebep oldu medyada. Kişisel görüşüm Nonda'dan bu şekilde faydalanmaya devam etmekten yana. Her ne kadar futbol bilgisi üst düzeyde de olsa, topu iyi saklayıp genellikle en doğru adrese düzgün pas da verse fiziksel özelliklerinin bu takımın ilk 11 oyuncusu oılmayı kaldıramayacağını ve yine sakatlık problemiyle başbaşa kalıp forveti tümden alternatifsiz bırakacağına inanıyorum ben. En azından geçen 2 yıl bunları gösterdi bize. Ayrıca Nonda o golleri atarken sahada Keita'nın olduğunu ve Baros'un devamlı hareket halinde olarak yıprattığı bir defansa karşı oynadığı da gözlerden kaçmamalı. Bu şekilde oynamaktan doılayı çok da mutsuz görünmüyor ayrıca Nonda. Sanırım o da farkında yaşından ve geçirdiği sakatlılardan ötürü oynama kapasitesinin daha kısıtlı olduğunun.
Nitekim yapılan iki değişiklikle GS daha etkili bir yapıya büründü ve hücumlar daha organize olmaya başladı, rakibin de oyundan düşmesiyle yine 3 gollü bir galibiyete ulaşıldı.
Maça dair beni hem şaşırtıp hem sevindiren gelişmelerse Kewell'ın Arda'dan daha çok koşmuş olması ve 3. gol öncesi Nonda topu sürerken 5 kişinin ciddi deparlarla atağa mantıklı koridorlardan destek vermesiydi.

19 Eylül 2009 Cumartesi

Kısa Kısa

neden olduğunu bilmiyorum ama evden de işten de bir türlü bloguma ulaşamadım, görüyorum ki diğer yazarlar pek böyle bir sorun yaşamamış, ne maç yazısı ne tahmin ne çtır çerez bi konu ekleyemedim malesef. Bayramdan dolayı Antalya'dayım (tatil değil aile büyüklerimiz burda:)) internet opsiyonu yine kısıtlı ama bir şeyler karalamaya çalışıcam.

- Fenerbahçe bir çok taraftarının gözü boyanmış (hatta hocasının, futbolcusunun vb. de) biçimde Twente'yi kolay rakip olarak görüyordu. Ne de olsa 3.torbadan gelmişti ya, basit takımdı. Ama FB nin Manisaspor gibi pas yapan bir takım karşısında ne hallere düştüğünü hatırlamadılar hiç. Belki de farketmediler bile. Sonuçta şok oldular. Ben olmadım, hala "ah" ediyorum, kısa zamanlı blog hayatımda maç öncesi bunu yazacaktım nete girebilseydim de maçtan sonra "ben demiştim" diyebilecektim extensor gibi :)

- Basketbolde şok olduk, İspanya koçu son hücumu takımda pek kullanmadığı (sanırım Luoll) oyuncuyla kullanarak rakibi şaşırtmayı amaçladığını söylemişti. İşe yaramadı. Biz de NBA de Orlando Magic'in son toplarını kullanan , Boston Celtics'e attığı son saniye üçlüğü hala hafızalarımızda olan Hidayet'i kullanmayarak sürpriz yaptık. Yine işe yaramadı. Gerçi çok iyi bir set oldu , boş şut buldu Engin ama NBA koçlarının bir bildiği olsa gerek pek sürpriz aramıyorlar bu konuda. Jordan varsa, Kobe varsa, LeBron varsa başkası elini yakmıyor. Belki de en iyi yaptığımız şeyi yaptık Slovenya maçında. Rehavet!!. SonraYunanistan gibi bir rakip ve malesef...
Boşuna demiyorlar sanırım Türk gibi başla Alman gibi bitir diye

- petitinyeri ndeki lige tahminlerimi giremeyeceğim diye çok korktum neyseki bugün bloga ulaşabildim

- Hala ciddi!! bir rakiple karşılaşamadı Galatasaray (ya da kimse rakip mi olamıyor ne!). Panathinaikos maçı da ölçü olmadı sanırım otoriteler için. Neymiş iyi oynamadan kazanmış GS. Sizler bunu kavrayamayın inşallah da biz devam edelim galibiyetlere. GS ekonomik oynuyor, hatta gösterişsiz oynuyor çünkü sahayı iyi parselliyor, iyi yardımlaşıyor, iyi kademeye giriyor, iyi hücuma kalkıyor. O zaman da topun peşinde at misali koşturmuyor kimse ya, sanıyorlar ki GS şansa o topu kapıyor, rakip oynayamadığından pozisyon vermiyor, ballı olduğundan pozisyon buluyor. Bu , iyi yer tutan bir kaleciye plonjon yapamıyor demek gibi, e ihtiyacı olmuyor be kardeşim. Bunun böyle olmadığını ne kadar geç anlarsa basın, diğer hocalar ve takımlar da o kadar geç anlayacaklar sanırım. Biz de ciddi bir maç oynayamadan ilerliyeceğiz birer birer.

- Bu arada maça Yunanca "Acınız, Acımızdır" pankartıyla çıkılmasında kimlerin emeği geçtiyse alkışlanmalı bence.

13 Eylül 2009 Pazar

Golün gelişi...


Tamam, tam olarak aynısı değil ama Barcelona'nın Getafe maçında attığı 2.gol bana GS'ın 3.golünü hatırlattı. Dani Alves , Elano gibi orta yapamadığından İbra önce düzeltmek zorunda kaldı ama girişim net aynı, izleyin bakalım

Kalite Farkı... GS 3-0 BJK


Öncelikle ligin başı olduğundanmıdır bilinmez ama son yılların en sakin geçen derbilerinden birini izledik. İki takım oyuncuları da ne hakemi tahrik ettiler ne birbirlerini. Tabata-M.Sarp-Ferrari ve Baros-Sivok sürtüşmeleri ise halı sahada maç yaparken bizlerin yaptığı tartışmalardan çok da uzak sayılmazdı. Böylece hakem üçlüsünün de işleri kolaylaştı ve maç sonrasında hakemi konuşmayacağımız bir derbi izlemiş olduk. Bazıları çıkıp Leo Franco'nun atılması gerektiğini söyleyecekler belki ama çizgiyi geçerken topla elinin temasını kesen Leo Franco'nun tam olarak hangi salisede teması kestiğini bir yandan koşarken tespit etmek, hele ki o anda atılan ara pas sonucu sondan ikinci savunma oyuncusuyla aynı hizada olan bir yardımcı için gerçekten imkansız. Hal böyleyken de ucunda kaleciyi atmak zorunda olduğu bir düdüğü hiç bir hakem (Sadece Türkiye'de değil) çalmaz. Hakemle ilgili en ilginç ayrıntı Tabata-Sarp mücadelesinde faul çalmadığı halde Tabata'ya da kart göstermesi oldu.
Gelelim derbiye; maç öncesi özellikle GS analizlerini saygıyla okuduğum extensor maç öncesi yazısında Denizli'nin İsmail Köybaşı ile sahaya çıkması halinde o bölgenin kevgire döneceğinden bahsetmişti. Keita milli maç yorgunu olduğu halde, yıllar sonra ilk defa GS sağ kanadı, sol kanadından daha aktif işledi.
Yine Korner, yine Arda, yine GOL...
Beşiktaş Galatasaray'ın duran top etkinliğini çalışmış orası kesin, ama ön direkten gelecek korner organizasyonlarına o kadar inanmışlarki Arda topa yaklaşırken (Servet'in de aldatıcı koşusuyla beraber) tüm savunmacılar ön direğe odaklanmıştı ki, top falsolu biçimde arka direğe gitti, Yusuf'un da büyük paylaşım hatası dolayısıyla Mustafa Sarp neredeyse kaleye girecek topu tipleyerek daha 4.dk da GS'ın üstünlüğünü ilan etti. Ancak milli maç yazısında da değindiğim üzere 4 dakika boyunca rakibini topa değdirmeyen GS'lı oyuncular tamamen geriye yaslanarak topu Beşiktaş'a bıraktılar. Sahayı iyi paylaşıp rakip tehlikeleri hep son anda kesmelerine karşın bu kadar geriye yaslanarak arada hata yapacakları açık seçik ortadaydı, ve yapıyorlardı da. İşte burada kalite farkı ortaya çıktı. Çünkü Beşiktaş hücumcuları bu hataları değerlendiremediler. Hücumcular yerine S.Özkan demeliyiz belkide. Evet, top Beşiktaştaydı ve siyah beyazlı oyuncular ellerini kollarını sallaya sallaya pas yapıyor topu GS yarı sahasında tutuyorlardı. Bunun sonucu olarak GS ilk defa rakibinden daha az pas yaparken bugüne kadarki pas ortalamasının hemen hemen yarısına ancak ulaşıyordu.
İstatistik demişken topu ne kadar uzun süre BJK kullansa da, istatistiklere bakınca isabetli orta ve ofsayt sayısı haricinde net bir fark göremiyoruz. Çok ilginç bir istatistikse topu topu 7'şer faul yapılan bir maçta 7 tane de sarı kart olması.
Neyse, maça dönelim yine. GS hiç alışık olmadığımız adar rakibin oynamasına izin veriyordu. Bunun nedeni, milli takıma çok fazla oyunca göndermiş olması ve Arda'nın Estonya maçında 2 maçlık oynayarak bu gece varlığını hissettirmeyişi olabilir (her ne kadar ilk yarı sonunda GS'ın en çok mesafe kat eden oyuncusu olsa da!). Ancak yine de sarı kırmızılılar oyunun kontrolünü bir şekilde elinde tuttuğunu hissettiriyordu. Rakibin açığını yakaladığında değerlendirebilecek yetenekli ayaklara sahipti. Tabi bir de kalesinde güven veren rakibin en etkili akınlarını eriten Leo Franco'ya.
Diğer tarafta ise, Türk futbolunun yetiştirdiği en önemli kalecilerinden biri olan Rüştü'nün gününde olmaması da GS'ın şansıydı. İkinci golde, Euro2008 deki Hırvatistan maçındaki gibi rakip oyuncuyu ceza sahasının dışına doğru bir kovalama eylemine girişince, Baros, topa vuruşuyla, topun gidişiyle tipik bir PES golü attı.
ikinci golden sonra Beşiktaş'ın da gardı düştü ve GS pas yapmayı hatırladı. Sahada varlığını bizim görmek istediğimiz şekilde topla kat ederek değil de, topu doğru yere, doğru zamanda, doğru şiddette vererek gerçekleştiren Elano'nun pasında Kewell'ın inanılmaz asistiyle 3. gol geldi. 2-3 hafta sonra basın başlar Elano'nu güçsüz olduğundan, oynamadığından bahsetmeye. Kewell'a da bu asistte bir parantez açmak lazım, herhangi bir futbolcu o pası vermek için düz bir vuruş yapar, topta gider savunmacıya çarpardı, kritik bir müdahale olurdu savunma adına. Ancak Kewell topu rakibin koşu istikametinin arkasından vererek defansın müdahale şansını sıfırladı, Baros da güzel bir vuruşla ağları havalandırdı.
Bu arada takımın ileride top tutamamasının önemli sebeplerinden biri Arda'nın yorgunluğuysa, diğeri de Baros'un oyun stiliydi kuşkusuz. Nonda belki bizi bu açıdan rahatlatabilirdi ancak oyuna girmeye hazırlanırken Hakan Balta'nın sakatlanması sonucu kulübeye geri döndü. Galiba Arda yorgunken, cezalıyken vb. formda bir Nonda'ya çok ihtiyacımız olacak.
Beşiktaş malesef bu oyun kurgusu ve kadro yapısıyla bu sene zorlanmaya devam edicek gibi. Malesef salı günü 3 gol daha görürler kalelerinde diye düşünüyorum.
Lige muhteşem bir başlangıç yapan GS ise bu maçla bir adım daha ileri giderken alıştığımız futbolundan biraz uzaklaşsa da maçı kazanması sevindirici. Artık "GS henüz ciddi bir rakiple karşılaşmadı" diyenlerin elindeki tek koz "henüz geriden gelerek maç kazanmadı.Bakalım ilk golü yiyince ne yapacaklar" cümlesi olacak sanırım.

9 Eylül 2009 Çarşamba

Hani Favori Bizdik!!




Türk futbolunda milli takımın ve Galatasaray'ın en büyük hastalıklarından biri de öne geçtiği maçta kontrolü elinde tutamamaktır. Yine aynı şeyi yaptık maça hızlı ve istekli başladık 4.dakikada golü bulduk ama 85 dk o golün üzerine yatabileceğimizi düşündük. Daha önce defalarca başaramadığımız gibi yine başaramadık. Her zaman da bir Bordeaux, Hırvatistan, Çek Cumh. mucizesi olamıyor malesef. Evet gol, tartışılabilir bir serbest vuruştan geldi ama bu, attığımız golden sonra 20 dk oyunun kontrolünü rakibe verdiğimiz gerçeğini değiştirmiyorki. Muhtemelen başka bir pozisyonda yine kalemizde golü görürdük.
Tabi bunda takımın Estonya maçında aşırı efor sarfetmiş olması ve sahada yürüyemez hale gelmiş olması kadar Terim'in Ceyhun tercihi de rol oynadı. Rakibin 2000 model Türkiye misali şişirdiği topları Dzeko her indirdiğinde gözler Mehmet Topal'ı aradı topa basıp atağı kessin diye. Hadi Topal sakatlıktan yeni çıktı ve formda değildi, peki GS'ın orta sahasında tarihi bir performans gösteren Mustafa Sarp da olsa Bosna bu şekilde bir baskı kuramazdı yarı sahamızda. Her dönen topu aldılar ve tekrar saldırdılar bu arada ağır ve tek hamleli defansımız nefes alamadığı için kalemizde bol miktarda tehlike yaşadık. Biraz şans, biraz rakibin tecrübesizliği biraz da Volkan'ın başarılı oyunu sayesinde de 1-1 e tutunduk. Şans eseri maçı kazanadabilirdik ama kazanmalıydık diyemiyoruz sahada oynana futbola bakınca.
Bir de kritik dönemeçlerde tecrübenin ne kadar önemli bir faktör olduğunu Terim'in unutması beni gerçekten şaşırtıyor. Acaba İ.Köybaşı hangi BJK maçını kurtarmış ki böyle kritik bir maçta kurtarıcı bir hamle olabiliyor? Yeteneklerine hayran olduğumuz Sercan bile sahada ancak sırıtmamayı başarırken İsmail, Önder ve Ceyhun'un katkısını tahmin etmek hiç de zor değil. Malesef bu seçimler takımımızın zayıf halkalarını oluşturdular. Nerede duracaklarını nasıl pozisyon alacaklarını tam kestiremedikleri gibi hata yapmaktan da korktukları için takıma katkıları sıfıra yakın oldu.
Ve en acısı takım olmayı unuttuk. Daha Euro 2008 üzerinden 1 sene geçti ve biz öğrendiğimiz her şeyi unuttuk. Topu her alan ileriye taşımaya kalktı (ki Estonya maçında da aynısı olduğundan bu maçta yıldızlarımızın yürüyecek hali kalmamıştı). Emre göbekten 2 ye 1 yapma sevdası yüzünden sayısız top kaptırarak takımın ileri geri koşturmasına sebep oldu. belki de ona bu tembih edilmişti ama ilginçtir ki Arda'nın direkten dönen şutu hariç tehlikeleri hep kanat akınlarından yarattık. Arda'nın da 3 gün arayla bu kadar farklı performans göstermesi ürkütücü, kötü oynamaya hakkı var ama biz buna alışkın değiliz. Alışmak da istemiyoruz açıkçası.
Bu tecrübeye sahip, avrupa şampiyonası oynamış, önemli uluslararası maçlara çıkmış bir takımın sahada bu denli kimliğini kaybetmesi çok acı gerçekten. Hala ileride H.Şükür varmışcasına top şişiriyoruz. Oysa ki ülkemize gelen bir total futbol ilahı her hafta futbolun inceliklerinin, gerçeklerinin altını çiziyor. Topun kıymetini bilelim diyor üstüne basa basa. Onun takımı ortalama 3.5 - 4 sn.de isabetli paslar vererek rakibini yoruyor, bizse topumuzla tüfeğimizle hücuma gidiyoruz. Modern futbolda orta sahanın önemini unutarak, topun sadece 2 kale önünde oynandığını düşünerek, yıldız oyuncuların yapacaklarına güvenerek, iman gücüyle koşarız diyerek bir o kaleye bir bu kaleye koşturuyoruz. Sonuçta ya kahraman oluyoruz, ya da hayal kırıklığı. Ama bir sistem takımı olamıyoruz hiç bir zaman.
O günleri görebilmek umuduyla...

5 Eylül 2009 Cumartesi

Türkiye-Estonya

- Pres yapmak için her yere deliler gibi koşturmak mı gerekir?
- 1-0 geriye düştük diye ikinci yarı enerjimizi sıfırlayacak şekildemi hücum yapılır?
- Kazım'ın bu takımda ne işi var. Terim'in hırsla oynama adına aşıladığı milli duygulara da uymaz, oyunu bencildir arkasındaki beki hiç düşünmez. sağ açık oynadığı halde muhtemelen Gökhan Gönül den daha az asist yapmıştır hatta.
- sistem falan kalmadı abuk subuk hücumlarla saldırıyoruz. ne yaptığını bilen Arda ve Hamit. bu maç 2-2den dönerse onlar döndürür
- ilk golü atan Tuncay neden Ardaya koşmayıp onu öksüz bırakmıştır?( emre'nin pası Arda'ya attığını düşünüyorum)Arda'nın muhteşem pası Üründül'ün gözünden kaçmıştır da Tuncay'dan nasıl kaçmıştır?
- bu sene duran toplardan hemen her maç asist yapan Arda'ya neden duran top kullandırılmaz
- Tam bu satırları yazarken 3.golümüzü atan Arda nasıl bir adamdır? 15m Euro falan artık Arda için yalandır :))

2 Eylül 2009 Çarşamba

Ankaraspor - GS Maçının Ardından


Maç yazısı yazamadım üşengeçlikten ama kısa kısa kafama takılanları yazmazsam olmaz

* Hakan Balta'yı sakatlık etkilemiş, Ömer Aysan sol tarafımızı baya işledi.
* M.Topal top almak için çok geri geliyor zaten yaratıcı bir oyuncu değil, takımın boyunu uzattı, topu ileri taşıyamadık.
* Ayhan'ın eksikliği hissedildi
* Rijkaard'ın topa sahip olun top değerlidir söylemi sık sık unutuldu. Degajla veya uzun topla değilde paslaşarak topu oyuna sokmanın ne denli önemli olduğu anlaşıldı.
* Daha öncede belirttiğim üzere Keita yine ayağına top alıp adam geçmek zorunda bırakıldı, final pasları ve vuruşlarında güçsüz kaldı, kalitesiz vuruşlar yaptı.
* Elano hazır değil :(
* Baros'u çok seviyoruz kredisi var ama bi de hakeme oynamasa!
* Leo Franco iyi maç çıkardı. Tita'nın ayağından muhteşem top çalmasının ardından takımda silkindi, oynamaya başladı.
* Takım rakibi sürklase etmese depanik yapmadan doğru şablonla hücum yapmaya çalıştı. bir noktada rakip yorulup açık verecekti. verdi.
* 'Kewell girer bu maçı alırız' sanırım benim gibi bir çok GS taraftarının düşüncesiydi.
* Maça gidenler perişan oldu.
* Yarı sahasına kapanan (kaliteli) savunmaları açmakta zorlanırmışız gibi geldi. üst düzey konsantrasyonu elden bırakmayıp geri düşmemekte fayda var.
* Kadro kaliteli, kenar yönetim kaliteli (bu ikisini bir arada görmeyeli uzun zaman olmuştu sahi)
* Bu ara pas bizleri acaba kaç maç daha Aydın'ı izlemek zorunda bırakacak?