31 Aralık 2010 Cuma

İyi Seneler



2011 de şundan bi tane alsak ya!
Herkese mutlu, huzurlu daha da önemlisi sağlıklı bir yıl dilerim. 2021 e kadar alırız bakarsın :)

26 Aralık 2010 Pazar

10 Numara Adamsın



Yemin ediyorum adamsın.

Kiminin aldığı 3 kuruş haramsa, senin aldığın son kuruşuna kadar helaldir.

Varsın BJK maçında Nobre kart görmesin diye yırtınmanı görmesinler

Varsın defansa geçtiğinde defansı, orta sahaya geçtiğinde orta sahayı toparladığını görmesinler

Varsın orta sahada bu sezonki en iyi performansın sana ait olduğunu görmesinler

Varsın Makukula'ya, Niang'a adım attırmak bir yana, canlarından bezdirdiğini görmesinler

Varsın kolay sansınlar onca yıl PL de CR7 lere, Rooney'lere, Drogba'lara, Torres'lere karşı oynamayı

Varsın nasıl bir profesyonel olduğunu görmesinler

Biz görüyoruz.

O formaya yakışan 3-5 isim varsa bir tanesi sensin biliyoruz

Her ne kadar şu sıralar o forma sana o denli yakışmasa da

Biraz daha kal diye dua ediyoruz

24 Aralık 2010 Cuma

2007 USARPS Title Match



Bu nasıl bi bedavacılıktır arkadaş. Çocukken oynadığımız taş-kağıt-makas oyununun şampiyonasını yapıyolarmış ABD'de 2006 dan beri. Bu da dün Eurosport2 de izlediğim 2007 final müsabakası. Kazanana da 50 bin dolar ödül. Şu an ligi de düzenleniyor hatta. Şaka gibi. Yok yok hafta sonu Vegas'a gidip Jackpot yapmak gibi :)

12 Aralık 2010 Pazar

Galatasaray 0 - 2 Gençlerbirliği : İdmana Ne Gerek Var


Gerçekten merak ediyorum. Sahada bu futbolu oynamak için 1 hafta(son maçtan bu yana)idman yapmanız gerekiyorsa hakikaten bi s.tirin gidin.
Aynı topçular 1 hafta birbirini görmese daha beter futbol oynamazlar herhalde.
Galatasaraylılığı kimseye bırakmayan kaptanımız 1 hafta boyunca Sami Yen'e veda maçıyla ilgili kime ne anlatmıştır acaba. Bir maç olsun bu hafta ikilik yok, ya beraber savaşacağız ya da yalnız öleceğiz diyememişmidir takımın kaşarları? Yoksa M.Sarp oynamadıkça puan almayalımki takımdaki yerini alsın mıdır dertleri?
Her hafta eziyet çekiyoruz, bir yandan basiretsiz yönetim, diğer yanda kişiliksiz topçular, öte yanda sözümona cefakar, başarı manyağı taraftar, el birliğiyle 100.yılı piç ettiğiniz gibi SamiYen'e vedayı da PİÇ etmeyi başardınız.
2-3 sene sonra diğer takımlar düşüşe geçtiğinde bir şampiyonluk kazanacağız ve sizler hiç bir şey olmamış gibi sevineceksiniz ancak biz Sami Yen'e veda gecesini, bu utanç gecesini hep hatırlayacağız.
Ne kadar hakkım varsa o kadarı haram olsun...

5 Aralık 2010 Pazar

Hakemlerimiz #1


Türk futbolunda kanayan bir yaradır hakemlik müessesesi. Oyuncular, teknik direktörler, yöneticiler, yorumcular ve eski hakemler tarafından devamlı eleştirilirler. Peki bu eleştirilerin haksız olduğunu söyleyebilir miyiz?
Kesinlikle hayır.
Tek bir postta okunamayacak ve yazılamayacak kadar uzun bir konu olduğundan, elimden geldiğince sorun olarak gördüğüm şeylerden bahsedeceğim bir yazı dizisi olacak hakemlerimiz. İlgileniyorsanız şöyle buyurun.

Hakemliğimizin en önemli sorunu zeka düzeyi çok yüksek olmayan insanlar tarafından yönetilmesi ve yine zeki olmayan insanlar tarafından icra edilmesidir. Yazdıklarım camianın %100'ünü kapsamamakla beraber minimum %85-90'ı için net geçerlidir.
Nereden mi biliyorum? Kısa bir süre içlerinde bulundum da ondan. Ailemde bir eski hakem olmadığından bu işi denemeye öğrenciliğimin son yılında karar verip Ankara'da kursu tamamladıktan sonra amatör sahalarda boy göstermeye başladık.
Markus Merk'le meslektaşız ya hayaller kuruyoruz. Yabancı dilde de bülbüller gibiyiz evelallah. Boyum ufak tefek, deparlarım çok hızlı değilse de yeterli ancak kondisyon gerektiren uzun mesafe koşularında iyiyim şükür, gelecekte uluslararası arenada düdük çalacaz kısmetse. Nah çalarsın :)
Neyse tabii anatomi, fizyoloji, histoloji vs. sınavlarını geçmiş adamız ya teorik sınavlar zorlamıyo, kendi eğitim grubumuzda zirvedeyiz. Serde topçuluk olmadığından saha içinde eksiklerim vardı ama hızlı kavrıyordum. Neyse bi Allah'ın kulu "Aaa. İlker senmisin sınavdan da iyi not almışın, aferin" demedi. Kimsenin umurunda olmayan maçlara gittim, benden daha az koşan ve sınavlarda daha düşük alan adamlara yardımcı çıktım. Burada bahsettiğim 3-5 puanlık farklar değil, Doğru-Yanlış tan oluşan 50 sorudan 20 sini yapamayan adamlar.
Sonra bir seminer günü hocalardan biri dedi ki hakemlikte buna benzer şeyleri kaldıramayanlar yapmasın bu işi, işinize gelirse. Benim de pek işime gelmedi açıkçası Antalya'da bir süre devam ettim, üzerime düştüler sağolsunlar, tekrar Ankara'ya dönünce de bıraktım.
Sözün özü hakemlikte bu adam iyi, kariyerli, zeki vs. diyip de üzerinde duralım demezler. Anca bu falancanın oğlu aman dikkat derler gidip ona özel brifing verirler, kötü maç çıkarsa bile bir maç daha verip takma kafana, şunları yap, şunlar yapma derler. Sen onun 40 maçta öğreneceğini 15 maçta öğrenirsin ama sene sonunda o 60 maça çıkmış sen 15 maçta kalırsın ve o senden bir şekilde daha iyi hakem yapılır.
Tabii saha içinde doğru karar vermek başka bir şeydir, kritik düşünme, oyuncularla iletişim, adalet duygusu, ego vs. çok başkadır. İşte bu yüzden bir pozisyonun faul olup olmadığına benden çok daha doğru karar verebilecek hakemler baskı altındayken, ya da takdir haklarını kullanırken bocalarlar.
Tıpkı, sarı kart isteme işaretinin otoritelerine zarar verdiğini düşünerek, o andaki şartları, pozisyonu ve hareketi düşünmeden kartlarına sarılırlar. Bir kez uyarılırlarsa bu sefer ikinci bir uyarıya kadar hiç kart çıkarmazlar. Ya da her elle oynamaya kart çıkarmaları gerektiğini düşünürler(di M.Merk sağolsun hem hakem camiasını hem kamuoyunu aydınlattı bu konuda).
Şunu da baştan söylemek gerekir ki bir hakemin önce verdiği bir karardan etkilenmemesi çok zordur, TV başında atıp tutmak kolaydır, unutucaksın diye ama, eğer yaptığınız hatanın farkına vardıysanız unutmak mümkün değildir. Ya etkilenir o tarafı bir süre kızdırmamaya gayret edersiniz, ya da etkilenmediğinizi göstermek uğruna biraz daha yüklenirsiniz aynı tarafa. Bilinçli olmaz ama kolay değildir etkilenmemek.
Özellikle Türkiye'deki gibi yanlış takımın ayağına basınca birkaç hafta maç alamıyacağınızı biliyorsanız, hatalarınızın TV de çarşaf çarşaf boy göstereceğini biliyorsanız etkilenirsiniz.
Yani demek istediğim hakemlerin pozisyonları (bir yere kadar) atlamaları normaldir ancak bizde ciddi miktarda konsantrasyon ve/veya IQ eksikliğinden kaynaklı problemler yaşanıyor. Hakem hiç bir hakkı yokken oyuncuyu oyundan çıkacağı noktayı değiştirmesine zorluyor ve istediği yapılmayınca kart gösterebiliyor. İşte bu kapasitesizliktir.
Ya da kartlık bir hareketle yere düşen yabancı oyuncu "hocam bu hareket sarı kart değil mi" diyemediğinden sadece elini 2 kez kart şeklinde salladı diye sarıyı yiyip atılabiliyor. Durum değerlendirmesi yapmak zeka ister ancak yapamıyorlar çünkü o zekadaki bire adamın babası MHK başkanı olmadıkça orada barınması zor.
Neden mi?
Çünkü oradaki insanlarla sosyalleşmesi gerekir ama yapamaz, yapılan aptallıkları farketmemesi gerekir yapamaz, kendisinden daha kötü olduğunu anladığı adamlarla çalışıp ses çıkarmaması gerekir (ancak bir süre yapabilir), ve maddi olarak hakemliğe hiç muhtaç olmaması gerekir. Bir de kendi işini popüler ve başarılı bir şekilde yapıyorsa bu mücadelenin içine girmeye vakti olamaz. Olması için biraz da karşı taraftan talep gelmesi gerekir.
Yani belli kalitenin üstündeki insanlar yavaş yavaş uzaklaşır hakemlikten. Çoğunlukla hakemlikteki gelirden beklentisi olanlar, oradan sıçrayarak politikaya, federasyona oynamak isteyenler kalır, orada kendisini paralamadan rahatça durabilenler kalır.
Sonuçta da elde kalanların icraatlarını her hafta sonu görmektesiniz.

Devam Edecek...

Kasımpaşa 0 - 3 Galatasaray : Kötü vs. Çok Kötü


Maça dair yazılacak fazlaca bir şey yok. Kötü ile çok kötünün maçını kötü kazandı. Sahada GS adına ne yaptığını bilen 4 adam vardı. Bunlardan sadece biri hücum bölgesinde oynadığı için pozisyon bulmamız için rakibin hata yapması ve/veya diğer oyunculardan birinin anlık parlamaları gerekiyordu.
Temeldeki problem Kewell'a ayak uyduracak bir kişinin bile olmayışıydı sahada. Kewell hücum aksiyonunu başlatsa ya da final pasını verse diğerleri pası piç etti, pozisyonu harcadı. Kewell bunlar atamayacak doğru koşuyu ben yapayım dediğinde de topu ona aktarabilen olmadı. Aydın bir kez başardı o da gol oldu zaten. Kewell sayesinde sayısız pozisyona giren Pino'da klasını! kanıtladı.
Ben Keita'nın gidişine kızanlardan değilim, bana göre değerini bulan oyuncu satılabilir ancak Pino geldiğinde, tam bir takım oyuncusu olduğunu yazan bilimum bloggerların futbol bilgilerinden artık şüphe ediyorum. Camia'ya bir kazık da siz attınız. Adam güçlü değil, son vuruşlarda bitirici değil, final paslarında kötü, takım oyuncusu hiç değil. Tek meziyeti süratiyse atletizm takımımıza buyursun.
Maçta olumlu olarak sayabileceğimiz ender anlardan biri Insua'dan farklı şekilde faydalanabileceğimizi de görmüş olmaktı. Adam orta sahaya geçtiğinde dahi durduğu yer olsun, yaptığı koşular olsun, onun yaşı kadar zamandır futbol oynayan orta saha oyuncularımızın (Cana hariç) çok ilerisindeydi.
Madem H.Balta'dan vazgeçmeyecek Hagi, önüne Insua'yı koysun, santrfora Kewell'ı çeksin de pozisyona girdiğinde heycanlanalım hiç olmazsa. Yeteneğiyle ve isteğiyle şu kadroda ilk 11'e yazılacak 5-6 isimden birisi de Insua'dır. 2-3 seneye şampiyonlar liginde izleyip bak bak bizde böyle oynamıyodu diye hayıflanacak bu ülkedeki bilmem kaç milyon yalan futbol yorumcusu. Adamı oynatmadıkki yeteneklerini sergilesin. Futbolu unutacak az daha kalırsa, kariyerinin en kötü seçimi olarak anacak buradaki günlerini ileride. O katlanamadığımız Tamas bugün Premier Lig'de oynuyor, söylentilere göre Chelsea ile adı anılmış vs. Insua onu da katlar kesin. Ki kendisi Hagi'nin istediği giib sahaya yüreğini koyan bir oyuncu.
Sonuç olarak, ne bugüne ne geleceğe dair umut vermiyor takım. Haftaya Gençler maçı da kazanılır muhtemelen çünkü Gençler'de ligde bizden kötü birkaç takımdan birisi. Yönetim 2 maç kazanıldı diye taraftar herşeyi unuttu zanneder. Devre arası iki-üç transferle göz boyar sezon sonunda da Hagi'li veya Hagi'siz aynı çark dönmeye devam eder.

1 Aralık 2010 Çarşamba

Komik misiniz?


Geldiğinde "Lincoln'le beni bir tutmayın. Tek benzer yanımız Brezilyalı oluşumuz" açıklamasını yapmıştı Elano. Kaldığı 1,5 yılda Lincoln'den daha fazla çabalamasına rağmen malesef ondan bile az katkı yapabildi. Seyirciyle de aynı bağı kuramadı. Tabii performansını artırmak için hiç bir önlem de alınlmadı.
Galatasaray'ın asıl problemi tarihinin aşağı yukarı en üst düzey yabancılarıyla en yetersiz yerlilerinin bir araya gelmesidir. Topu nereye, ne zaman atacağını bilemeyen, denk getirse de şiddetini tutturamayan bir güruhla oynarken yeteneklerini göstermesi imkansızdı zaten. O da mutsuz oldu burada.
Gitmek isteyeni tutmayacaksın bana göre, ancak bu adamın gitmek istediği bugün ortaya çıkmamıştır muhtemelen. E bu şartlarda Misimovic'i de gözden çıkaranların tek arzusu yeni yapacakları transferlerden nemalanmaktır sanırım. Baktılar ki hiç geri gelmemek üzere gidecekler, giderayak son bir vurgun peşindeler. Yine GS'ın paraları çar çur edilecek büyük ihtimalle. İşin yoksa çarşaf çarşaf Baptista haberi oku.
O da değil ufak tefek kulağıma gelen haberlere göre Olcan Adın ile ilgileniyormuşuz iyi mi!
İşin komiği Elano'dan zarar etmedik diyebilmek için gelecek yılki alacaklarını da transfer tablosuna eklemişler ve toplamda 9küsur milyona satmış gibi davranmışlar.
Yuh olsun size be. Ulan yeni adam transfer etseniz 1 yıl beleşe mi oynayacak? Elano 1,5 m Euro alacağından vazgeçmiş, 2,9m Euro da bonservis alınmış işte. Nerden baksan 3-4m Euro zarar var.
Gerçi o da koymaz, yeter ki siz gidin de...
Zahmet olmazsa giderken çöpü de boşaltıverin. Cumhur'la, Anıl'la falan oynr bu takım iyi kötü.

30 Kasım 2010 Salı

Barcelona 5 - 0 Real Madrid : "Takım Olmak" Değil "Barcelona Olmak"


Veee futbolun adaletinin olduğuna şahit olduk bu akşam. Analiz eddilmesi gereken bir durum yok maçla ilgili. Barcelona EZE EZE kazandı.
Maçı izlediğim arkadaşla 5 olsa ne güzel olur bu akşam demiştik, keşke 6 deseymişiz.
Sırf maç 4-0 olduğundan hezimet, faciaya dönüşmesin diye hakem Real Madrid'li oyuncuların GORA daki kötü kabile misali sert oyununa göz yumdu, sonunda dayanamayıp Ramos'u attı ki, Ramos'un atıldığı pozisyon tam bir acizlik anıydı.
Sadece Ramos'mu hepsi o kadar aciz kaldı ki, 20.dk.da şaşkın şaşkın gezinmeye başladılar. Akıllarını aldı Barça'nın pas trafiği. Her pasa sanki değebilecek kadar yakındılar ama her müdahale ettiklerinde topu kazanamayacak kadar uzak olduklarını anladılar. ve her müdahale etmeye çalıştıklarında biraz daha yoruldular, biraz daha demoralize oldular. Hani çocukken abiler ayağında topu tutar gel al der, sen de koştura koştura kapmaya çalışırsın, o sadece etrafında döner alamaz sinir olursun ya! Tam o durum işte :)

Artık takım olmak diye bir söz yok "Barcelona Olmak" onun adı.

Messi gol atamasa da servis yaptı bugün, takımını yönetti orkestra şefi misali.
İstatsitikleri bilmiyorum ama herhalde 5 kat fazla pas yapmıştır Barselona.
Yavaş atın çiftesi pek olur hesabı, Pep alıverdi Mourinho'nun façasını aşağıya.
Ronaldo'ya zaten kılım, Mourinho'yu da takdir ederim ama geçen sene Nou Camp'da yaptıklarının hesabına içimin yağları eridi.

Zaten bu sene de şampiyon olursa Barcelona F.Perez yeni transfer yapmaz bi suikastçi kiralayıp bombalatır Barcelona'yı diye düşünüyorum.

Zaten GS kötü Barcelona ilaç olsun yine bize bu sene. Biz de FB'ye 5 atma ihtimalini sevmiştik Rijkaard'la ama kısmet değilmiş.

28 Kasım 2010 Pazar

Galatasaray 1-2 Beşiktaş : Yine Bana Hüsran


Hagi'nin ilk maçına dönelim, Fenerbahçe maçı. Hatırlarsanız o maçta Niang gücüyle ve süratiyle Neill'dan çok üstünken, kurtulup tehlike yaratacağı her pozisyonda Neill tarafından indirildi. Ve atağın oluşması engellendi. Niang'ı kaleye yaklaştırmayarak o maçta etkinliğini sadece "futbol zekası" ile sıfırladı Lucas Neill.
Maç öncesi yazımda korktuğum Ali Turan orta sahadan beri eşlik ettiği Holosko'ya müdahale etmek için ceza sahasına girmesini bekleyince maçta kim iyi oynadı kim kötü oynadı diye yazmanın hiç anlamı kalmadı. Burada "yine" maç öncesi yazdığım gibi Ali Turan'ın Holosko'ya geçilirken fiziksel yetersizliğini geçiyorum, Holosko kaç senedir bu ligde oynuyor ve Ali Turan onunla aynı süratte koşamayacağının farkında değil. Holosko farkettiriyor ve çekip indirmek yerine ceza sahasına girene kadar Ali yine bir şey yapmıyor, sonra bencilce muhtemelen yan ağlara topu atacak olan Holosko'ya kayarak müdahale yapmaya çalışıyor. Neresinden baksan facia bir durum.
Hakikaten şu takımda 5 tane Neill, 2 tane Cana, 2 tane Kewell 2 tane Baros olsa keşke. Ya da Kewell teknik direktör, Hagi sportif direktör olsa. Futbol sadece yetenekle ve fiziksel kapasiteyle oynanmıyor işte mental kapasite de çok etkili ve Türk oyuncular malesef bundan nasibini alamıyor. Alanı da 2 sene içinde egosuna yenik düşüyor.
Çoğu kişinin aksine ben Hagi'nin yaptığı değişiklikleri yanlış bulmuyorum. Ali Turan'ı çıkarması zaten doğru. İkinci yarıda yediğimiz gole kadar BJK sağ kanadımızı hiç zorlayamadı, Hilbert'i kullandılar daha çok. İkinci golde de Pino anlamsızca koşusunu bıraktı (yine mental yetersizlik) ve Guti çok rahat topu alıp ortayı yaptı. Servet'i de geriden hücumları daha mantıklı kullanmak için çıkardı ki yine eleştirilmesi anlamsız olur.
Tüm bunlara rağmen maçı kazanabilecek pozisyonları da buldu GS. Ancak Pino'nun son vuruş beceriksizliği, Kewell'ın da düşüp yerde kalsa penaltı kazanabilecei bir pozisyonu takip ettirecek kadar centilmen olması oyunun yeniden eşit biçimde gitmesine ve kimin iyi oynadığını ayırt etmemize engel oldu.
İki tarafın'da kötü olmadığını söylemek en doğrusu olur belkide. GS en zayıf halkasının kurbanı oldu, BJK da başarılı kalecisinin hatasıyla olmadık bir gol yedi. Tabii bu arada GS kalesini bulan penaltı ve direkten dönen top harici tek şutun da gol olması manidar.
Sonuç Galatasaray'a yine hüsran yine hasret var. Bu nasıl uçurumsa düştük düştük daha yere vurup sekemedik. Başkanı TT Arena'ya takımı götüren başkan olmak için direnir, muhalefeti bu payeyi kendi alabilmek için türlü kulisler yapar, TV'deki yandaşlarına istifa baskısı yaptırır. Bu arada takım sürünüyor, taraftar acı çekiyor umursayan yok.
Bir söz de taraftara. Ne rakibi ne hakemi baskı altına almak var, ne RE RE RE RA RA RA var, ki yeni kuşak heralde bilmez en zor anların tezahüratıdır o ve bugün yapılmadıysa bir daha da yapılmaz sanırım. Onu bile bilmezler. İnönü da aynı durum olsa Kartal gol gol gol den futbolcular birbirini duyamazdı sahada ama ASY de anca şarkılar söylensin. Sahadaki müsabaka bayanlar futbol müsabakası olsa romantizm belki işe yarardı ancak 14 haftadır bi hayrını göremedik bu şarkıların.

Son söz: Adamsın Lucas, büyük adamsın.

Günaydııın...



G.O: Demekki sorun Rijkaard'da değilmiş. O gittikten sonra daha kötüye gitti.
R.D: Tabi.

Hay sizin cibiliyetinizi...

Beşiktaş Maçı Devre Arası

İlk yarının bir 10 dk.sını aşağıdaki postu yazmakla meşgul olduğumdan göz ucu ile izledim. Açıkçası Hagi'nin teknik direktörlüğü ile ilgili çok yüksek beklentilerim yok, çok büyük eleştirilerim de. Ancak gördüklerimi kendimce paylaşıyorum.
Merak ediyorum mesela tesadüf olabilir mi Schuster'in Holosko'yu Ali Turan'ın önüne yerleştirmesi? Ya da Kayseri maçının hemen başında kalemizde gördüğümüz pozisyonların A.Turan'ın kanadından gelmesi -ki kendisinin en iyi maçlarından biridir- Tabii ki değil. Ali Turan Galatasaray gibi bir takımın beki o-la-maz.
Aynı Şekilde Sabri de orta saha oyuncusu o-la-maz. Daha önce Kalli bir Fenerbahçe maçında denemişti Sabri'yi önliberoda perişan olmuştuk. Çünkü Ali Turan'ın hem fiziksel özellikleri hem de mental kapasitesi yetersiz bu kadar açık. Holosko ile 20 mt koşup sonra ceza sahası içinde ayağına kayacak kadar yetersiz. Tamam belki Servet kadar karaktersiz bir adam değil ama malesef karakter yeter şart değil Galatasaray'da oynamak için.
Sabri'nin de mental özellikleri yetersiz. Maç boyu 2-3 pozisyonda işe yarıyor olsa da onları da yeteri kadar olumlu kullanamıyor.
Misal Ersan'dan topu kaptığı pozisyonu başkası kapamaz doğru ancak kaptığı topu biraz daha şiddetli biçimde Pino'ya uzatsa Pino tekten vurabilir kaleye, tabii ki yine de kaçmaz o pozisyon ve Pino'nun da yetenek eksikliği geçerlidir ama Kewell olsa hiç vurdurmazlardı mesela o pozisyonda. Yani Sabri az daha hızlı bir pas verse direk kaleye bir şut olacak. Keza pozisyonun sonunda yumuşacık şiddette bir topu Kewell'a doğru oynaması gerekirken,ve de kalenin içinde 2 oyunucu varken şandelli biçimde gol yapmaya çalışması da saçma. Tabii kaleyi bile tutturamaması da yetersizlik. Şut ve pas tercihleri, topu ne kadar zamanda ayağından çıkartacağı vs. 1 kere doğruyu yapsa 2 kere yanlış yapıyor, güvenilemez yani. Ve kendisi de farkında bu da onu sinirlendirmeye başlıyor git gide.
Varsın ortada Barış oynasın, o da bana saç baş yolduruyo ama en azından sağ bek sağlam olur. Sabri geride başkalarının açığını kapatabiliyor ancak A.Turan onun açığını kapatamıyor.
sözün özü ikinci yarı Sabri sağ beke, Barış veya ne bileyim Baros vs. A.Turan'ın yerine içeri olsa da bi ümitlensem.
ilk yarı için analiz zor. GS iyi gibi görünse de 8.dkda gol bulan Beşiktaş'ın geriye yaslanması bunu sağladı. Hatta yorulan GS da ikinci yarı ne olur kimbilir.

Beşiktaş Maçı Öncesi

İçimi karartan haberlerden dolayı haberleri izlemeyi bırakmış, TV ile olan bağlantımı spor müsabakaları ve dizi izlemekle sınırlamıştım. Zaten neyin doğru anlatıldığı da şaibeliyken izlemektense güvendiğim kalemlerden/bloggerlardan okumayı tercih etmeye başladım. Galatasaray'ın da son dönemde içinde olduğu durum o kadar içler acısı ki yazsam her gün burada ağlamış olacağım için bir süredir içimde tuttum yüreğimden geçenleri.
Maça saniyeler kala kısa kesmek lazım. Hagi ısrarla Sabri'den orta sahada faydalanabileceğini düşünmeye devam ediyor ki "bence" büyük hata. Eğer ki orta sahada Sarp oynamasın diye iyi bir orta saha transfer edene kadar ki strateji buysa lafım yok. Ancak o bölgede Sabri'den top kesmekten öte fayda bekliyorsa yanlış kere yanlış. Sabri pır pır bir isim, bıkmaz usanmaz, adam kovalar, çalım yer tekrar karşısına dikilir rakibinin ve oyun bozmak, oyun kurmaktan kolaydır. Sabri de bunu çok güzel yapar. Kademeyi falan da öğrendi şükür. Ama iş ileride oynayıp finalk pası vermeye veya orta yapmaya gelince mental kapasitesi ve yeteneği istenilenin çok gerisinde kalacaktır. Ve bir çok hücum "etkin" hale gelemeden zayi olmuştur, olmaya da devam edecektir. Ali Turan'da bek olarak Sabri katkısının yanına yanaşamıyor bir de işin o yönüne bakmak lazım. Şükürler olsun ki Q7 sahada değil bugün.
Çoğumuzun beklediği üzere Hagi'nin kontrol futbolundan ve Beşiktaş'ın eksiklerinden dolayı iki tarafın da az pozisyon bulacağı bir maç olacaktır.

edit: yazının tam burasında bahsettiğim Ali Turan kapasitesizliği saçma sapan bir penaltı getirdi. Tabii ki Schuster de herkesin gördüğü gibi Galatasaray'ın en zayıf bölgesinin sağ bek olduğunu görüp Holosko gibi süratli bir oyuncuyu oraya kaydırarak verim almayı düşünmüş. Orada eğer Sabri olsa bu pozisyonun yaşanma ihtimali yoktu.
Ali Turan.2ın ıslıklanmasına da gerek yok, yavaş olması suç değil, yavaş olduğu halde bek oynatılması suç. Şimdi uğraşsınlar bakalım golü çıkarmaya, heralde beklenenden çok pozisyon olur bundan sonra.

29 Ekim 2010 Cuma

Beşiktaş vs. Mersin İYD



Sıkıcı bir maç, ağır bir zemin. Aklımda kalanlar:
Erman Toroğlu'nun "Yalnız, Guti'de bugün baya iyi paslar verdi" sözü. Sanki Beşiktaş Marcelo Carrusca'yı transfer etmiş de böyle paslar vermesine şaşırmış gibi.
Bir de uzatmalarda gelen golden sonra tribünlerden yükselen "böyle şaka mı olur!" tezahüratı.
Golden sonra Guti'nin yüzünde oluşan çok şükür ifadesi

27 Ekim 2010 Çarşamba

Ahtapot Paul'ün Vefatı


Sabah gazetesinin BBC referasnıyla verdiği habere göre dünya kupasının en sansasyonel ismi Paul vefat etmiş.
Ne diyelim, Allah çoluk çocuğuna uzun ömür versin...

24 Ekim 2010 Pazar

Fenerbahçe 0 - 0 Galatasaray : Maçın Adamı Tugay Kerimoğlu



Her şeyin başına Tugay'ı yazalım bu maç için. Takımda kimin formda olduğunu, bu takımın Kadıköy'de ne oynayabileceğini o çözmüş muhakkak. 2 idmanla Hagi'nin taktik anlamda birşeyler ortaya koyması çok zor. Adnan Polat yaptığı onlarca yanlışa rağmen Tugay'ı yetiştirmeye çalışarak net biçimde üzerinde durması ender doğrulardan biri, hatta birincisi.
Tugay belli ki iyi hoca olacak, umarım Hagi'yle takışmazlar ve pasifize edilmez, ve gereğinden daha önce Galatasaray A takımının başına geçmez diyelim ve maça geçelim.
Maç başlar başlamaz Aykut'un maçı kaybetmekten daha çok korktuğu ortaya çıktı. GS'ın kadrosu açık açık kontraatak oynayacağım diye bağırıyordu ama Aykut'un da önce eşeği bi sağlam kazığa bağlayalım yaklaşımı ilginçti.
Geçen sene FB'nin Sami Yen'de ortaya koyduğu oyuna benzer bir oyun oynadı Galatasaray. Amaç önde FB'ye rahat oyun kurdurmayacak mücadeleci bir orta saha dizilimiyle top kazanmak, sonrasında da nispeten yetenekli (Misimovic-Pino-Elano) ile uzaktan şutla veya bir ara topla gol bulmaya çalışmak. Maçın başında da Pino 3 defa şans buldu ancak Aykut bu konuya önlem almakta gecikmedi ve Yobo'nun Pino'ya yaklaşmasıyla Pino'nun etkinliği son buldu. Buradaki şanssızlığımız FB'nin kalesinde bir Leo Franco olmayışıydı. Volkan'ın üstün performansıyla ilk yarı golsüz sona erdi. İlk yarı çok da başka bir olay yoktu. Yüksek mücadele, FB'nin oynayacak alan bulamamsı ve duran toplara bel bağlaması vardı. Galatasaray'ın istatistiksel olarak kaleyi bulan bir dolu şutu vardı ancak bunların ceza alanı içinden olanı bir taneydi sanırım.
İkinci yarıya istediğini elde etmiş ve aynı oyunu devam ettirmeye çalışan bir GS ve gerekli uyarıları aldığı belli oyunu kanatlara yayıp, özellikle H.Balta'nın üzerinden Dia'yı kullanarak gelmeye çalışan FB vardı. Niang'ın da sırtına 2-3 Galatasaraylıyı alarak yarattığı pozisyonlar tehlikeli oluyordu. Neill tecrübesi ile Niang'a karşı olan fizik eksikliğini kapatmasını bildi, yeri geldi sertliğe başvurdu ama öyle ya da böyle Niang gibi bir oyuncuynun gol üretmesine engel oldu. Etkisiz kılmak zaten imkansız. İkinci yarının ilk 15-20 dakikası Galatasaray kalecisinin ciddi bir kurtarışı olmamasına rağmen -kıçına çarpıp kalan topu saymazsak- Fenerbahçenin yüklenmeye çalışmasıyla geçtii. Gol pozisyonu ise ancak Niang'ın ve Stoch'un 2 tane bireysel olarak karşısındaki oyunculara üstünlük kurmasıyle bulundu ki o kadar pozisyon vermek de gayet normal.
Buna orta sahayı yeni oyuncularla dengeleyerek cevap verdi Tugay-Hagi ikilisi. Geçen hafta olduğu gibi Serkan Kurtuluş'u geriye çekip Sabri'yi öne atmaları bence yegane hatalarıydı -ki Stoch'la ciddi bir akın geldi ordan-. Neden Sabri bek olmalı? çünkü Serkan'dan daha çevik, daha hızlı döner, daha inatçıdır, çalım yer yine dikilir adamın karşısına. Neden Serkan ileride oynamalı? Çünkü uzun pas, ara pas yeteneği Sabri'den fazla, bakarak ve isabetli orta yapıyor, mental olarak daha üst düzey bir futbolcu. Bundan sonra umarım bir kez olsun ters çevirirler bu döngüyü.
Galatasary'ın galibiyeti daha çok hakettiği yanılsaması var. Kaleye uzaktan çekilen bir kaç isabetli şut olması bunu düşündürtüyor olabilir ancak Volkan'ın koruduğu bir kaleye, uzaktan vuracağınız bu kadar belli olarak şut çekip gol atabilmeniz için ya birine çarpması gerek ya da Hagivari bir şut çekebilmeniz. Evet o şutlardan biri gol olabilirdi ancak maçın herhangi bir anında biz FB'yi yeneriz diye düşünmedim, sadece yenilmeyiz diye bir düşüncem oldu dakikalar geçtikçe.
Sonuçta Aykut'un böyle bir Galatasaray'a yenilmesi çok daha acı olurdu o yüzden FB'de sağlamcı oynadı ve iki tarafta birer tane ciddi pozisyon verdi. Gerisi zorlama pozisyonlar. İstatistik tablosuna bakarsak GS üstün grünecektir ancak saha içindeki futbol böyle söylemiyor.
Klasik kan değişikliği ve takımın yeni gelen hocaya kendini beğendirmeye çalışması sonucu başarılı sayılabilecek bir Galatasaray.
En azından bir beraberlikle Kadıköy'de şeytanın bacağını kırdık, adım adım yükselmek lazım, galip gelsek vurgun yiyebilirdik, sezonun başarısı olurdu herhalde. Yi,ne de 1 puana futbolcuların bu kadar sevinmesi biraz anlamsız, evet bu futbolla FB yi durdurduk ancak haftaya Antalyaspor bize bu futbolu oynarken biz nasıl aşacağız onları asıl sorulması gereken soru olarak karşımıza çıkıyor.
Cevabını bir hafta bekleyip göreceğiz.

Derbi

Psikolojik olarak mağlubiyeti yazıyoruz kenara, 10 senedir puan alamamışız berabere kalsak sevinecez yani, yenilsek alıştık diyecez, yenersek bal-börek ama o da zor be!
Kısmet diyelim, futbol sonuçta. Olur da yenersek bir kaç günlük burukluğun üztüne iyi gider, affetmeyiz yönetimi ama iyi gider.
Kadro seçimi ilginç bu arada, forvetsiz oynamak iyi de olabilir kötü de, eğer ileride top tutup oyunu rahatlatma gibi bir düşüncemiz yoksa, yani Ankaragücü'nün bize oynadığını oynayacaksak sıkıntı yok, ancak FB'yi böyle yenebilmemiz oldukça güç. İmkansız da değil, denemek mantıksız da değil o ayrı.
M.Batdal'ın sahada olup ileride top tutmamızı ve muhtemel uzun toplarımız indirecek olmasını tercih ederdim şahsen Pino'yla oynamaya ama dedik ya futbol bu, tutar mı tutar. Tutmazsa 11 oldu deyiveririz.

23 Ekim 2010 Cumartesi

Yemezler!



İkinci Terim döneminde de hocaya toz pembe bir tablo çizilerek, her zaman arkasında durulacağı imajıyle imza attırılmış sonra da hocanın transfer listesinin en sonundaki isim Cesar Prates transfer edilmişti. Kadronun geri kalanı ise, ya kariyerinin çok başında olan yetersiz ama umut vaat eden (vaat ettiği düşünülen) ya kariyerinde gerekli sıçramayı yapamamış olan ya da kariyerinin sonundaki oyunculardan oluşuyordu (Berkant, Frank De Boer, Orhan Ak, Fabi Pinto vs.).
Mevcut ekonomik durumdan ötürü Fatih Terim ile anlaşma yapılmış böylece hem Terim'in yeteneklerine güvenerek böyle kötü bir kadrodan başarı üretmesi umulmuş, şapkadan tavşan çıkmaz ise taraftarın Terim sevgisi ile tepki göstermeyeceği düşünülmüştür.
Nitekim uzunca bir süre ses çıkarmayan taraftar kötü sonuçlara çok büyük bir tepki göstermese de homurdanmaya başlamıştı. Bunun üzerine Özhan Canaydın Terim'in arkasında durmamış istifasını kabul etmişti. Bu arada Terim'in ilk döneminde de Gençlerbirliği maçından sonra istifa ettiğini dönemin başkanı Faruk Süren'in bu istifayı kabul etmeyip 4 yıl üstüste gelen şampiyonluklar ve UEFA kupasının temelini attığını hatırlatmakta fayda görüyorum.
Terim'e bu muamelenin reva görülmesinden rahatsız olan GS taraftarının tepkisini azaltacak veya sıfıra indirecek bir efsane isme ihtiyaç vardı ve takımın başına Hagi getirildi.
Teknik direktörlük kariyeri Romanya milli takımı ve Bursaspordaki kısa ve başarısız denemelerden oluşan Hagi'nin takımın başına getirilmesinin arkasındaki neden doğal olarak teknik direktörlük kariyeri değil tribünler tarafından yönetime siper olabilecek kadar çok sevilmesiydi.

O da siper görevini başarıyle yerine getirip muhtemel şampiyonluğu, yönetimin basiretsizliği (5-1 lik FB maçından sonraki rehaveti savuşturamaması ve Gençlerbirliği maçı öncesi özel tedbirler,prim vs. özel hiçbir uygulama yapmaması, daha açık bir ifadeyle 3-5 kuruş için 100 kuruşu piç etmesi) sebebiyle yitirince Gerets geldi ve az da olsa Hagi'nin de bir önceki sezon olan katkısıyla 2006 yılındaki efsane şampiyonluk geldi.

Tabi bu arada belli aralıklarla büyük camialardaki oyuncuların başarısılıkların ardından kenetlenmeleriyle top oynamaya başlamaları da ilgi çekici ve başka bir yazının konusu.
Yıllardır süren ve bitmek bilmeyen ekonomik çöküntü sebebiyle Gerets'in de ömrü Adnan Sezgin mucizesi olan Inamotolarla, Carruscalarla tükenip bitince yeniden değişiklik vs.
Aynı mantık Skibbe sonrası Bülent Korkmaz'ın getirilmesinde de işledi ve geldik bugüne. Senaryo yine aynı, bu hafta homurdanmalar olsa da tribünlerin büyük bir çoğunluğunun sevdiği, sistem kurması için sabırlı davrandığı, bir bildiği vardır muhakkak dediği bir hocaydı Rijkaard. Muhtemelen o da imzayı atmadan önce müthiş vaadlerle kandırıldı, sitemini kur dendi ama Servet'in karşısında maymuna çevirildi. En sevdiği adam Haldun Üstünel uzaklaştırıldı ve bu ortamda ondan başarı beklendi.

Gelmedi tabii...

Taraftar tarafından bir sonraki gönderilecek listesinin tepesinde olduğunun farkında olan yönetim yine kendine siper olabilecek bir adayın peşine düştü önce Terim dediler, Terim aynı hataya düşmemek için reddetti, arkasından Hagi dediler. Yine bizi sırtmızdan vurdular.
Çünkü bugün 20-35 yaş arası her Galatasaraylının kutsalı Hagi. Yanındaki Tugay'ı da unutmamak lazım. Ve kendilerini, kurtarmak adına Hagi isminin efsane olarak kalmasına müsaade etmediler.

Ama Adnanlar ve taifası biz bu filmi izledik ve beğenmedik, bir daha gösterime sokmayın artık
YEMEZLER!!!

21 Ekim 2010 Perşembe

Sen de Git !


Sen de git ki bu musibetten az da olsa bir hayır görelim. Giderken yanına Servet'i almayı da unutma.
Ulan yeni gelen hoca geldiği yani en kuvvetli olduğu anda şu kelleleri alsa bari, madem Rijkaard gitti bunlar da gitsinden haysiyetsizler tarafına kayan terazi azıcık düzelsin.
Gerçi Hürriyet'in haberine göre sportif direktörlükten alınmış ama başkan danışmanlığına getirilmiş bu sefer. Bari Rijkaard'ı da sportif direktör yapsaydınız.
Daha çok post yayınlayacağız gibi duruyor bu ara.
Hikmet Karaman kim ya! Sizin 1,5 sezonluk yarım vizyonunuza tüküreyim.
Liseci oluşuma bir daha laf söylersem iki olsun...

Yolun Açık Olsun Güzel İnsan



footballove blogun çağrısı var, istanbulda olanlar için önemli olduğunu düşünüyorum. İşin "Olur ya bir gün şartlar düzelir ülkemizde, vizyonumuz gerçekten gelişir, o zaman tekrar teklif götürecek yüzümüz olsun" ksımından ziyade bu güzel insanı layık olduğu şekilde uğurlayalım. Uyum sağlanamamış olması ne O'nun kalitesini gölgelemeli ne de bizim O'na olan saygımızı. En azından aklı başında Galatasaray'lıların ne düşündüğü üzerine bir fikri olsun.

19 Ekim 2010 Salı

Delikanlı Olun



Nihai bir karar oluşmamakla beraber bazı kararlara varıldı. Ama bu kararları şu an için açıklayacak durumda değiliz. Bunları hafta içerisinde kısım kısım göreceksiniz. Zaten zamanı geldiğinde tüm bunları sizinle paylaşmış olacağız. Dün akşam da dediğim gibi futbolla ilgili ne varsa hepsi bu akşam konuşuldu. Ve hepsine ilişkin kararlar alındı

Ulan delikanlı gibi desenize, Rijkaard'ı gönderme kararı aldık ama yeni hocayla henüz anlaşamadığımızdan açıklayamıyoruz diye. Daha fazla rezillik yaratmayın da göndercekseniz bir an evvel açıklayın, FB maçını beklemeyin. Tabii gelecek olanın kıçı yemiyodur belki Kadıköy deplasmanı öncesi gelip mağlubiyetle sezona başlamayı ama bari Rijkaard'a daha fazla ayıp etmeyin be!

18 Ekim 2010 Pazartesi

Suçlu Ayağa Kalk! Frank sen otur...



Çok şey söylemek istiyorum ama nereden başlasam bilemiyorum.

Adnan Polat şaşırtıcı biçimde Kalli'yi getirdiğinde bu virüsün temizleneceğini düşünmüştük. Önce Ümit'e ayar verdi git kafanı topla gel diye, sonra Necati'ye kapıyı gösterdi, arkasından Sabri'yi kadro dışı bıraktı. Hani şu Lincoln'ün kaptanlığını kabullenemediğini ifade edince Florya'nın 5 kapısı işaret edilen Sabri.

Çok kızdık değil mi o adama? Hangimiz "Ne olmuş kuzeniyle oturmuşsa Lincoln" ya da "Hakan Şükür kızıyla uyumuş ne var yani, hatun mu atmış kampa" diye yakınmadık BJK maçının kadrosuna alınmadıklarında. Kaçımız hak verdi Kalli'ye? Bu nasıl disiplin? Futbolcu kampı mı, toplama kampı mı diyenler olmadı mı?
Peki Kalli'ni gidişiyle gelen şampiyonlukla sarhoş olmadık mı? Hangimiz dedik yapılan yanlıştı diye? Hangimiz Cevat Hoca sen çok yaşa demedi, ya da iyi ki gittin Kalli?
Yani demem o ki BİZ suçluyuz

Sonra yapılan kulisler, futbolcuların bu disipline baş kaldırması ve Adnan Polat'ın futbolcuların hatırı için, Galatasaray'ın bugünlerinin tohumlarını o zaman ekmesi. Bir şampiyonluk uğruna futbolculara GÜÇ SİZDE mesajı verilmedi mi? Siz isterseniz giderler, oynarsanız kalırlar denmedi mi? Hatta bu görüntülerden haberdar olan teknik direktörlere de bir mesaj sayılmaz mı bu? Önemli futbolcularla uğraşmayın, onları oynatın fazla ilişmeyin diye.
Yani ADNAN POLAT suçlu.

Şimdi mikrofon görünce bülbül kesilen Servet, o dönemde ön libero oynayıp Galatasaray rezil olduğunda ağzını açıp bir şey dedi mi peki? Doğru ya Kalli keşke 11 Servet'im olsa demişti. Ya da Kalli'nin disiplininden bunalanlar Skibbe ipleri gevşek bıraktığında hemen götü göbeği salmadı mı? Sahada 60dk koşunca dilleri dışarı çıkmadı mı? Profesyonel futbolcu olmanın ne demek olduğunu unutmadılar mı başı boş kalınca. Sonra tepki kendilerine dönmeye başladığında bu sefer de Skibbe'nin başını yemediler mi? Skibbe'nin yerine göz koyanlarla birlik olmadılar mı? Lincoln'ün beşte biri kadar yeteneğe sahip olmayanlar Galatasaray'ı aşağıya çekme pahasına, aldığı maaş üzerinden adama sırt çevirmedi mi? Zamanında GÜÇ BİZDE ARTIK diye naralar atanlar şimdi de aynı senaryoyu Rijkaard üzerinden oynamaya çalışmıyorlar mı? Baros, Kewell yürekten oynayıp tribünlerin sevgilisi olunca sahada her kavgada onları yalnız bırakmadılar mı. Caner'e, Serdar Özkan'a topu yuvarlayıp, Dos Santos'a Pino'ya gelince pas vermiycem diye top kaptırıp gol yememize sebep olmadılar mı?
Yani FUTBOLCULAR (önemli bir kısmı) suçlu.

Frank Rijkaard geldiği günden beri Galatasaray'ın atılım yapacağı korkusuyla uykusu kaçan medya mensupları, nasıl geçirdikçiler vs. daha adam tökezlemeden, yok idmanı uzaktan izliyor, yok B planı yok, yok daha önemli bir rakiple oynamadı GS diye bel altı vurmaya başlamadılarmı ilk haftadan. Yukarıda da bahsettim, Kalli'ye despot diyenler de bunlardı, maç öncesi kamp olmaz olur mu hiç diyenler de. Skibbe'ye karizmasız diyen de bunlar, Rijkaard'ı yumuşak bulan da. Galatasaray'dayken Emre'ye katil diyenler de bunlar, kolu yiyince terbiyesiz diyenler de bunlar, Fenerbahçe'ye transfer olduğunda Türkiye'nin en iyi orta sahası olduğunu iddia edenler de. Aynı amaçla taraftara kaptanını hedef gösterip bel altından vurmalarına sebep olanlar da bunlar. Türk halkının milli duygularını futbol üzerinden sömürüp Rijkaard'a vuranlar da bunlardı, milli takımı sabote etme pahasına Arda'ya bel altı vuranlar da.
Yani TARAFLI MEDYA suçlu

Sonra yönetim başta da başkan bu nasıl geçirdikçilere röportaj vermedi mi
Yani bunlar da suçlu.
Sonra Adnan Sezgin,ah o Adnan Szgin şu orta saha yokluğunda Cevad Prekazi'yi kovmaktan beter etmedi mi?
Sonra GSTV, GSBonus, GSMobile, TTArena peşinde koşturmaktan hem yönetim, hem topçular saha içinden çok saha dışıyla uğraşmadı mı?
Sonra GSTV'de bile anlaşılması güç bir şekilde maç sonrası programlara çıkanlar, tekrar ediyorum GSTV'de Rijkaard'a sallama cüretinde bulunmadılar mı?
Sonra yönetim TTArena'yı sahiplenme adına, iyi mali portreyi sahiplenme adına kendi arasında bölünmedi mi? Kişisel hırslarıyla kulübe zarar vermedi mi?
Sonra Futbol şubesi oyuncağa dönmedi mi?
Sonra,... daha ne olsun sonra, her türlü burada en büyük suç zaten yönetimin.
Ne basına diş geçirebildiler, ne futbolculara. Gerekli yerde masaya yumruk da vuramadılar, kangrene neşter de. Ama şu tabloda bırakp gitme olasılıkları sıfır. Ortaya suçlu olarak kimin atılacağı da belli.

Frank...

Sen de suçlusun Frank.

Sen burayı İspanya, Hollanda sandın. Senin yanına bu durumlar için birini koymayı akıl edemediler ama sen de suçlusun. Bizi insan sandın.

Sen suçlusun Frank, bizim gibi şişir topu ileri futbolu oynayan, hırsla, gazla kırk yılın başı yetenekli bir jenerasyon yakalayıp başarılı olan ancak sistemi olmadığı için asansör gibi bir aşağı bir yukarı giden bir ülkeye futbol oynatmaya çalıştın. O ülke ki top geçsin adam geçmesincilerin, penaltı penaltı gibi olmalıcıların ülkesiydi. Ve sahada top oynamaya çalışanları korumuyordu sistem.

Suçlusun çünkü bir kaç sene seninleyiz, sistem kuracağız, altyapı kuracağız diyenlere inandın

Sen suçlusun Frank. Futbolcularını profesyonel sandın. Geçen sene Caner'in seni nasıl sattığını göremedin, yetenekli ama formsuz dedin, biraz oynasa kendine gelir sandın, Servet dışarıda ne derse desin sahaya çıkıp elinden geleni yapar sandın Frank.

Ne desen anlayacaklar sandın, onları eğitmeye çalıştın, onlara öğretmeye çalıştın hep bir umutla, arkandan GSTV de bile yüzsüzce sallamalarına aldırmadan ve yine de formayı hakettiklerine inandığında forma verdin onlara. Sandın ki çalışırlarsa formayı alabileceklerine inanacaklar, sandın ki kamp yapmayınca onlara insan muamelesi yapıldığı için minnet duyacaklar.

Sandın ki sana yıllarca sözleşme önerecekelrini söyleyenler sözünün eri adamlar.

Gördün öyle olmadıklarını ama yine de satmadın hiç birini. Yönetim çalışıyor dedin, organize olacağız dedin, zaman lazım dedin, sandın ki geç de olsa öğretirim ben bunlara. Haa 1-2 defa dedin malzeme bu diye dayanamadın ve yine basın sana saldırdı topuyla tüfeğiyle.

Kimse durmadı arkanda Frank.

I love you Rijkaard diyenlerin gün gelip istifanı isteyeceğini bildiğinden büyütmedin gözünde, güldün geçtin.

Sen suçlusun, çünkü inandın Frank.
Çünkü şerefsizliğin itibar gördüğü bu ülkede haysiyetle çalışmaya çalıştın.
Olmadı.
Geç kalmadın, erken gelmişsin biz anlamamışız.
Sen otur Frank, biz bi 10 yıl dolaşıp gelelim...

17 Ekim 2010 Pazar

Galatasaray 2 - 4 MKE Ankaragücü : Yazık Değil mi Bize Fatma Ninem?


Kötü oynayıp kazandığımız maçlardan sonra özümüze döndük nihayet. Nispeten iyi oynayıp kaybetmek. Her ne kadar üst düzey!?! futbol yorumcuları sahada Baros hariç herkesin vasata bile ulaşamadığınıiddia etseler de en azından futbol oynamak adına istekli bir takım vardı sahada. Tabii Neill olmayınca Servet'in foyasının ortaya çıkışını hesaba katmazsak bu oyunda hakem kaynaklı talihsizliklere de dikkat çekmek gerekir.
Daha 3.dakikada top hareketliyken oyun başladığında (hakem hatası) Metin'i kovalayan ve pozisyonu engelleme şansı olan tek Galatasaray'lı Hakan Balta yardımcı hakemin hatalı ofsayt bayrağını görüp koşmayı bırakıyor (talihsizlik) ve Metin uzayıp gidiyor. Evet, Galatasaray bu gibi bir çok pozisyon verdi rakibine ama daha 3. dakikada hakem hatası ve talihsizlikle geri düşmese, yani skorda denge olsa veya öne geçse -ki bugün oldukça istekli ve oyuna ağırlığını koyan bir Misimovic vardı sahada- böyle pozisyonlar vermeyecekti. O yüzden M.Denizli'nin o top durdurulup başlatılsa da aynı şey olurdu mantığıyla bir yere varamayız.
Skor 0-1 olduktan sonra da Karabük maçındaki bıkkınlık şöyle dursun, hem çabalayan hem de üretebilen bir takım vardı sahada. Pozisyonlar vardı kaçan, kanatlar iki taraflı da kullanıldı ve bu arada Ankaragücü kontra pozisyonlarını da üretemedi. İkinci yarı için kim umut taşımadığını iddia edebilirdi? Hatta son 8 maçta oynadığımız futbola göre düşünürsek (ölümü görüp sıymaya razı olmak gibi oldu bu da) ortalamamızın çok üstünde bir futbol ortaya koyuyorduk.
Misimovic yavaş yavaş görevine ısınmış, Ayhan ve Sarp'tan yeterli desteği alamamasına rağmen Baros ile birlikte hücum aksiyonları oluşturuyordu. Ancak olmadı, çünkü en zayıf halkamız kadar güçlüyüz malesef. Hani bir zamanlar Galatasaray'da biri gününde olur ve takımı kurtarırdı ya, şimdilerde devamlı bir oyuncunun gününde olmaması daha doğrusu kapasitesinin yetersiz olması sebebiyle gol yiyoruz. ikinci golde de topu önüne sektiren Ufuk var, hatta 3. golden önce rakibini indirmeyi düşünemediği kafasında yer etmiş olacak ki 4.olmasın diye tereddüt bile etmedi. Ancak o da arkasından haberi olmadığı halde verkaça giren oyuncuyu kovalamak yerine ofsayta düşürmeye çalışan Servet sayesinde geldi. Artık sabotaj mı yoksa kapasitesizlik mi bilemiyorum ama Neill olsaydı en azından o 4. golün olmayacağına eminim.
Malesef ki 10 kişi kaldıktan sonra orta sahanın çok çabuk geçilmesine engel olmak için çok koşan Misimovic'in yorulduğu veya daha çok benzer pozisyon vereceğimiz ön görüsüyle Rijkaard'ın onu oyundan alması anlaşılabilir olduğu kadar eleştirilebilecek de bir karar. Bunun altında neler yatıyor olabildiğine dair üşenmezsem bir şeyler karalamak istiyorum ama Skibbe'nin gönderilmesinden öncesine çok benzer bir durum yaşıyoruz kanımca.
Sahadaki futbolun çok kötü olmadığını düşünmem yatarince iyi olduğunu düşündüğüm anlamına gelmesin. Tabii ki iyi değildik ama dediğim gibi görece olarak iyiydik, en azından Akaragücü'ne 4-2 kaybedecek kadar da kötü değildik ama futbol acımasız bazen, sen doğru kurguyu yarat(a)mazsan kader kuruyor senin yerine.
Bu gidişin en büyük sorumlusu da iyi niyetli olmalarına rağmen saha dışı işlerle çok fazla uğraşıp oradaki başarıları yüzünden saha içine yeteri kadar konsantre olamayan yönetime ait. Hala daha röportajlarda GS Store ürünlerini pazarlama, GSTV ye -ki yayın akışı oldukça iyi- reyting sağlama peşindeler. Anlamadıkları şey saha içi başarı olmadığı sürece bu atılımlarından ekonomik başarı elde edemezler. Yeni gelen yönetimde her şeyi silip atar. O yüzden saha içine konsantre olmak durumundalar acilen. Nasıl zamanında Arda'ya, Sabri'ye Florya'nın 5 kapısını anlattılarsa, boşboğaz Servet'e, 90+1 de top isteyip oyun kurmak yerine rakibine vurmaya koşan Ayhan'a (o pozisyon dönüp 4. Ankaragücü golü oldu) da o kapılardan bahsetsinler diycem ama belli ki Rijkaard ile yönetimin arası da çok iyi değil. Tribünde daha düne kadar i love you Rijkaard diye bağıranlar şimdi istifasını isterken acaba bir duruş sergileyeckler mi? Sanmam, daha çok istifa mektubu bekliyor gibiler.
Şimdi en iyi dönemimizde bile kazanamadığımız 10 yıldır 1 puan göremediğimiz deplasmana, en kötü halimizle gidiyoruz, Emenike'nin sefil ettiği defansımıza Niang neler yapar düşünmek istemiyorum. Nasılsa 1 hafta sonra öğreneceğiz.

1 Ekim 2010 Cuma

Başın Sağolsun...






not:foto oyunbozan blogtan.

27 Eylül 2010 Pazartesi

Nihayet Vol.3 : Galatasaray 3 - 1 İ.B.B


Maç öncesi yazısında belirttiğim üzere bu başlıktaki "Nihayet" geçtiğimiz 2 maçtan daha farklı. Geçtiğimiz haftalarda geçen seneye atfen nihayet kötü futbolla maç kazanabiliyoruz demiştim bu haftaysa ligin ilk 5 haftasına atfen nihayet iyi futbol oynadık diyorum. Maç öncesinde bundan nasıl emin olduğumu soracak olursanız birden çok parçayı biraraya getirerek diye cevap veririm. Peki nedir bu parçalar?
Birincisi 3 haftadır galip gelen takım yavaş yavaş kendine gelmeli, özgüvenini geri kazanmalıydı. Bu da muhakkak final paslarına ve son vuruşlara yansıyacaktı. Başka bir faktör zeminin düzgün olması ve İ.B.B kontra atak dahi olsa pas futbolunu benimseyerek, sertlikten ziyade top oynamaya çalışan bir ekip olmasıydı. Tabii ki GS'ı kolay lokma (BJK'a göre) olarak görmelerinin de futbol oynamaya çalışmalarında önemli bir payı var. Bir diğeri de yıllardır izlediğim bu takımın neler yapabileceğine dair hislerimin oldukça gelişmesiydi :)
Maça dönecek olursak geçtiğimiz haftalara oranla en önemli fark Cana ve S.Kurtuluş'tu. Yaptığı pas hataları ve kolay top kayıplarına bakarak Cana'nın M.Sarp'tan ne farkı var diyenlere topsuz oyuna göz atmalarını önermek isterim. Yakınında topu kim ayağına alsa hem kendi boşa kaçarak hem de boştaki başka bir arkadaşını işaret ederek yardımcı oldu. Rakip hücumlarında hep olması gereken yerde durdu. Bu önemlidir, şöyle ki bu adam iyi pas veremese de (ki 2. dakikada onu da fena yapmadığını gördük) futbolu iyi biliyor olmasının getirisiyle doğru yerde durarak bile takımına faydalı oluyor. Iskaladığı ve hepimizin yüreğinin ağzına geldiği pozisyonda bile mesela Insua'nı ileride yakalandığını fark edip (Ayhan'ın tarafı olmasına rağmen) onun boşluğuna hareketlenerek İ.Akın'ın rahat top almasına engel olmaya çalışıyor. Barış veya Sarp olsaydı muhakkakki kendi sağ kanadımızda topun peşinde pres yapıyor olurlardı ve çok daha tehlikeli bir pozisyon verirdik. Sadece pozisyon almasıyla değil, ayağına gelen topu hızlı kullanarak da takımına büyük katkı sağladı Cana. Hala daha tam olarak futbolunu yansıttığını düşünmüyorum ama 2-3 maça kadar sahadaki ağırlığını daha da fazla hissettireceğine eminim.
Serkan Kurtuluş ise Ali Turan ile harcanan haftalarımıza isyan ettirdi bizi. Rijkaard öyle bir adam ki hiç bir futbolcudan "bundan bir halt olmaz" dedirtmeden ya da oyuncuya yeteri kadar şans vermeden vazgeçmiyor. Hatta her sezon başı kadroda kaldılarsa bir önceki sezonu neredeyse sıfırlayıp yeniden başlıyor eleme sürecine. O kadar adilki yönetim bana sormadan aldı diyip kenara itmeden şans verdi, kullanamadı bir kez daha verdi, bir kez daha derken baktı ki olmayacak yeter dedi. O şansı verirken basının ya da taraftarın ne dediğini umursamadı, bekledi Ali Turan bi 3 maç oynasın 1 maçta karar verilmez dedi ve artık kararını verdi. Bu sezon daha zor forma giyer Ali Turan.
S.Kurtuluş ve Cana artısıyla maça başlayan Galatasaray'da rakibin analiz edildiği belliydi bu kez. Orta sahayı biraz geriye kaydırıp süratli adamlarını da topun gerisine çekmeyi başararak en azından takım defans yaparken kompakt bir yapıya kavuşabildi. Aydın ve Pino'nun süratinden faydalanmak istedi ancak burada en büyük problem bu isimlerin final pası konusunda mental ve yetenek olarak kapasitelerinin Arda ve Kewell'a oranla çok aşağılarda olmasıydı ki bu sorunu S.Kurtuluş ve Aydın'ın pası kötü de olsa değerlendirmesini bilerek Baros çözdü.
Akın akın gelerek bugün futbol oynayacağız diyen GS 3. golü de bulunca artık maçı iyice bıraktı, ki bunu yargılamıyorum ancak 3-0 öndeyken ve maçı rölantiye almışken bile bu kadar kart görmek tehlikeli. Muhtemelen hala fizik kondisyonun yeteri kadar yükselmemesi bundaki en önemli faktör. Yine de geçen sezona bakarsak yavaş yavaş form tutmak ve yükselen bir grafik çizmek önemli.
Takımda herkes oyununu bir üst kademeye çıkarmaya devam ediyor. Her ne kadar Neill'ın formsuz olduğunu iddia edenler olsa da takımın etkili hücumlarının neredeyse yarısının Neill'ın ayağından çıktığını gözden kaçırdıklarını düşünüyorum.
Şimdilik en büyük sorun yine geçen seneki gibi sakatlıklar, bu hafta da şov yapan Baros'u kaybettik 2 haftalığına malesef. Karabük maçı birz zora girse de o maç için de Kewell ve Misimovic'in sahne alacağını ve zor da olsa kazanacağımızı düşünüyorum. Servet Emenike karşılaşması neresinden bakarsak bakalım izlemesi keyifli olduğu kadar yüreklerimizi ağzımıza getirmeye aday da olsa alıcaz bir şekilde.

NOT: Hocam mahalle maçımı bu penaltıyı yaptıran atıyo. Misimovic varken Baros'a penaltı attırmak da biraz fazla özgür bırakmak değil midir acep?

26 Eylül 2010 Pazar

Bugün Olacak : Galatasaray - İBB Maç Öncesi

İ.B.B bu ligin kalburüstü takımlarından da olsa , belki bugün bizi zorlayacak olsa da belki puan kaybedecek olsak da inanıyorum ki bugün artık futbola döndüğümüz gün olacak. Ben de bu sefer Nihayet iyi futbol oynadık diye başlık atacağım. Bugün Galatasdaray FUTBOL oynayacak.

19 Eylül 2010 Pazar

Nihayet Vol.2 : Bucaspor 0 - 1 Galatasaray



Kaçamayacağım bir hamsi ziyafetinden dolayı maçı kaçırdım. Bu arada Ramazan sonrası rakıyla da hasret gidermiş olduk. Gece maçın tekrarını izlerken de ara ara uykuya daldım o yüzden kısa kısa geçmek lazım.
- Uyuya kalmamın sebebi sadece saatin 2 olması değil oyunun durgunluğuydu da.
- Son dakikalarda oyunu soğutmak için türlü maskaralıklar yapmış olsakda, skoru tutamadığımız için bizi yarıştan kopartan, panik havasına sokan geçen sezonki bir dolu maçtan sonra bu maskaralıklar hoş görülebilir. Takım önce galip gelebileceği özgüvenini kazanacak ki sonra 1-0 yetmez diyip 2.yi zorlasın.
- Ayhan'a geçen hafta iyi demiştik, bu hafta da köprü görevini yerine getirmiş getirmesine ama o kadar yavaş oynuyoruz ki rakibi eksik yakalama şansı bulamadığımızdan gol pozisyonuna giremiyoruz. Geçen sen bu orta saha kurgusu daha iyi yapıyordu bu işleri ama bakalım düzeltecek onca şeyin arasından Rijkaard buna zaman bulabilecek mi?
- Top Misimovic'in ayağına gelsin diye bekleyip duruyoruz, o da top gelir gelmez olabilecek en hızlı biçimde ayağından çıkarıp nefesimizi kursağımızda bırakıyor. Halbuki alsa ayağına, dönse etrafında, yaslansa arkasındaki savunmacıya sonra rakip savunma yerleşince pas atmaya çalışa değil mi? Cık cık cık...
- İyi defans oyuncusunun adaptasyonu falan yok kardeşim, bak Insua'ya gör (Geçen sene Neill). Havaalanından gelip maça çıksa olacak neredeyse.
- Bu Beşiktaş bu Fener bizi rezil esdebilir.
- Tek umudum hücum tahifesinin yakın zamanda form tutmaları. Bu formsuzlukla ite kaka galibiyetler bir yere kadar.
- İki maçtır gol yemememize rağman savunma olarak da çok formda olduğumuz söylenemez.
- Ulan Mustafa Sarp, çabana, hırsına saygımızdan tüm kazmalıklarını görmezden gelirim de daha sahada tam bir 90dk oynamamış, yabancı bir takım arkadaşına bir pası vermedi diye bağırıp çağırman ve hatta sövmen hayvanoğlu hayvanlık. Adam ol biraz, böyle davranacaksan Kadıköy yakasına git C.Baroni'yi yedekle. Ufak bir sitem neyine yetmiyor, ayrıca sanki bu sahada pas verse sana gelecek de sekmeden sen de vuracan gol olacak. Adam baktı ki Türkler dışlayıp duruyor yeni gelenleri, gol atıp takımın güvenini kazanmaya çalışıyor ne yapsın. Bassaydınız bağrınıza seve seve verirdi pası sana.
- Pino'nun da final pasları oldukça yetersiz. Devamlı arka direğe pas vermeye çalışıyor, hep defans ayak koyuyor.
- Serkan Kurtuluş oynasın, Ali Turan izlesin. Hiç olmazsa kanada hareket geliyor.
- Rijkaard'la oyuncular fazla sarmaş dolaş, yine küllerimizden doğacaz sanki.
- Şu bal İ.B.B maçında da sürse ne güzel olur. Ya da artık balla bu kadar, azıcık da oynayalım deseler mesela.
- Haftaya ya nasip...

13 Eylül 2010 Pazartesi

Nihayet : Galatasaray 1 - 0 Gaziantepspor



Bu akşamki maç bana, her büyük takımda devamlı eksikliğinden dem vurduğumuz dikine gidebilen bire birde başarılı oyuncu sayısının en çok olduğu takımın Gaziantepspor olduğunu düşündürttü. Topu ayağına her alan, Galatasaray'lı oyuncuları bir sağa bir sola yatırdı ancak bugün kademe ve yardımlaşma anlamında üst düzey bir birliktelik vardı Galatasaray'da ve bu da son anda da olsa bir çok pozisyonun savunma tarafından bertaraf edilmesini sağladı. Mustafa Sarp orta sahanın ileri ucunda oynamak durumunda kalmadığında başarılı olabileceğinin sinyalini verdi. Barış, onun bugün yaptıklarını Bursaspor maçında yapsaydı o gün sahadan mağlup ayrılmazdık.
İlk yarı oyun dengedeydi iki takım da arka tarafta açık vermemek adına sağlamcı oynadı. Ancak uzaktan çekilen şutlarla skor yakalanmaya çılşıldı. Galatasaray'ın sol tarafı Insua ve Kewell ile işlerken sağ tarafı felç durumdaydı. Bunun en önemli sebepleri Ali Turan'ın gelişen savunma yönüne karşın hiç ileri gitmeyen ofansif yönü ve Elano'ya Arda Turan muamelesi yapılması sonucunda devamlı sırtı dönük top almak durumunda kalmasıydı.
Bunun sonucu olarak Galatasaray, Gaziantepspor'un savunma dengesini bozmayı hiç beceremedi. İkinci yarıya Rijkaard kendisinden görmeye pek alışkın olmadığımız şekilde 2 değişiklik birden yaparak sağ kanadına işlerlik getirdi ve ikinci yarının hemen başından golü bulana kadar devamlı şekilde kanat akınlarıyla rakibini bunalttı. Baros'un kaleye gitmek yerine sağa çektiği pozisyonda Emre Güngör imdadımıza yetişti ve penaltıdan da olsa skor avantajını eline aldı Galatasaray.
Rijkaard'ın son oyuncu değişikliğini orta saha direncini artırmak adına Cana'dan yana kullanmaması beni çok şaşırttı. Muhakkak rakibin ileri çıktığı anlarda Pino'nun sürati ile 2.golü bulup maçı bitirmeyi düşündü ama o gol gelmeyince - ki Pino'nun ciddi bir final pası sorunu var - Cana'ya çok ihtiyaç duyduk ve son düdük için dua etmeye başladık.
Yine sezon boyunca ilk defa Ayhan savunma ile ileri uç arasında bir köprü kurmayı başardı. Top almak için pozisyon aldı, topu istedi, dikine oynadı. Tabii ki bunu çok yavaş ve etrafında 2 tur dönerek yaptı ancak o bile sevinmeme yetiyor geçtiğimiz haftaları hatırlayınca.
Insua sakatlık harici o formayı sırtından çıkarmaz, Misimovic, Sasa Ilic gibi topu doğru şiddette doğru yere hızlı biçimde veriyor ve yeniden almak için pozisyon alıyor ancak topun ona yeniden gelmesi asır aldığından baskıyı yiyor ve yeteneklerini sergileyemiyor. Ancak daha diğer oyuncuların onu tanımasını beklemek durumundayız. Yine de Elano'nun geldiği haline göre çok daha iyi durumda olduğu açık. Zaten ilk yarı takımının en çok koşan oyuncusu olması onun durarak oynamadığının işareti ki bu özelliğiyle bu sene asistleri kadar gollerini de izleriz gibime geliyor.
Bünyamin Gezer hala bıraktğımız yerde malesef. Bağırıp çağırırken gören ne sert, ne otoriter hakem diye düşünür, ancak hakemliğin ana melekelerinden o kadar yoksun ki, oyunun güzel oynanmasına engel oluyor. Maçın zevkini engelleyen ana unsurlardan biriydi yine malesef.
Henüz her ne kadar Trabzonspor ve Beşiktaş kadar ümit vaat edemiyor olsak da galibiyetlerle özgüven kazanarak daha iyi olacağımıza inanıyorum. 2 sezondur en büyük handikaplarımızdan biri, kötü oynadığımız her maçta puan kaybetmemizdi. Nihayet rakibe daha net pozisyon verdiğimiz, 45-60 arası hariç oyunu hiç domine edemediğimiz bir maçta, hem de tek gol atarak maç kazandık. 1-0 lık galibiyetleri neredeyse unutmuştuk ki eğer hatırlamamıza yardımı olduysa bu maç 3 puandan daha önemli bir katkı yapmıştır Galatasaray'a.

Son söz: Ulan Metin Oktay'ı andığımız gün parçalıyı giymeyeceksek ne zaman giyeceğiz be!

8 Eylül 2010 Çarşamba

Hiddink'in B ve C planları


Uzun uzun analiz yapmaya gerek yok, ilk yarı sonunda Semih-Selçuk değişikliği beklenenden erken fayda getirdi, Hamit muhteşem oynadı, futbol şansı da biraz yanımızda olunca zor da olas 3 puanı almayı başardık ki, gruptaki muhtemel rakibimize karşı öneli bir avantaj elde etmiş olduk. Tabii bu arada duran top hastalığımız devam ederken, kalecilerimizin yan top zaafı da Onur'a da sirayet etmiş malesef.

Aklıma takılan bir şey var, Semih-Selçuk değişikliği ile pozisyon zenginliğimiz arttıktan sonra öne geçtik ve koruyamadan durum 2-2 oldu, bir süre 2-2 ye takıldık ve Hiddink sağ bek Sabri'yi oyundan çıkarıp, sağ bek Gökhan Gönül'ü oyuna soktu galibiyet için. Ama nasıl olur, Sabri'yi çıkartıp bir golcü daha sokması gerekmez miydi? Maç 2-2 bitse bular söylenmez miydi? Rijkaard'a bir senedir bu yüzden sallanmıyor muydu? Bu adamların futbol doğruları kesişirken bizim yorumcularımızın yorumlarının bu doğrularla kesişmesi hangi sonsuz evrende mümkün olacak acaba :)

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Yine Rijkaard


Bu adamı seviyorum işte. Bazen ufak tefek 1-2 seçimini eleştirsemde seviyorum. Duruşunu, her yerden fışkıran futbol zekasını, karizmasını, profesyonelliğini ve karşısındakilerin de profesyonel olduğunu düşünmesini, röportaj sırasında gelen saçma sapan soruları cevapladıktan sonra tercüme edilirken sağa sola bakıp durmasını, özellikle organize ataklarla gelen gollerden sonra çocuk gibi sevinmesini seviyorum. Gitmesini de istemiyorum.

2 sene başarı gelmedi diye 2 senelik emeğimizi çöpe atarsak, önümüzdeki yıl şampiyon olup 2 sene daha ağlamak müstehaktır bize. İyi bir kadro kurarak ya da bu kadronun en verimli şekilde kullanılacağı taktikle belki bu sene şampiyon oluruz ama bir sistem kurmayı (eğer) başarabilirsek senelerce şampiyon oluruz, Avrupa'da yeniden kupa alabiliriz. Bir futbol ekolü yaratabiliriz. Bu ihtimal için bile çıkılan yolda devam edilmeli. O bizi bırakmadıkça arkasında durulmalı.

Rijkaard hakkında müthiş bir yazı yayınlamış borges, yazının tamamı şurada. Ama son bir paragrafı var ki, okuduğum en iyi Rijkaard analizi. Şöyle diyor:

Rijkaard'ın yaptığı çok güzel '1' yemek var. Onu yapmak içim buraya geldi. Malzemelerini yanında getirmeyi düşünmeyip 'Tuz filan vardır orda yaa' bakış açısıyla mutfağa girdi. Mutfak zengin ama istedikleri yok.. Evin sahibi her seferinde elinde başka bir şeyle geliyor ama istediği yok ve aynı zamanda her şey dağınık biçimde yerleştirilmiş, kaos hüküm sürüyor. Bizim temizlikçi kadın oradan on tane atıştırmalık yemek çıkarır lakin misafirler o duyduğu yemeğin kokusunu alıp muhteşem bir yemek beklentisi içerisinde.. Birileri ona 'Gerekli' malzemeleri sağlayıp mutfağa şekil vermediği zaman olmayacak.. Her şey o çok iyi yapabildiği ünlü yemeğinyapılacağı mutfağın düzenine ve malzemelere bağlı.. bekliyoruz..

Durum bu..

22 Ağustos 2010 Pazar

Dibe bi Vursak da Seksek Artık : Galatsaray 0 - 2 Bursaspor



Bu akşam maçı yerinde izleyerek kahroldum. Sarp-Ayhan-Barış ortasahasının ne kadar yetersiz olduğu TV'den bu kadar belli olmuyormuş bunu anladım. Galatasaray savunması sanıldığı kadar kötü değil. Hücum hattı bir derece daha iyi, orta saha ise bitik durumda. Sorun koşmamaları, mücade etmeleri değil, sadece ama sadece koşmaları, ancak malesef onda da saçma sapan yerlere koşmaları.

Söylenecek o kadar çok şey var ki. Maç öncesi atmosfer oldukça iyiydi, takım da oyuna gayet iyi başladı, sağlı sollu gelerek Bursaspor üzerinde baskı kurmaya başladılar ancak Volkan'ın cılız ortasında ceza sahası içinde Ergiç'in 3mt. yakınında kimsenin olmaması ne Ali Turan'ın, ne Neill'ın ne Servet'in hatasıdır. Barış'ın mal gibi sağdan gelen ortanın nereye gideceğini izlemesidir, Arda'nın eli belinde ortayı izleyerek ceza sahasına yalandan koşmasıdır. O orta oraya direk düşse Barış koşacak ama orta kaleye doğru gidince bırakıyo malesef.

Öncelikle şunu söyleyelim Galatasaray 4-3-3 oynamadı bu akşam, diziliş daha çok 4-1-4-1 bazen de 4-2-3-1 şeklinde oldu. Galatasaray orta sahası o kadar kaçak oynadılar ki, defans devamlı enine oynamak durumunda kaldı. Hücuma da her defasında mehter takımı gibi çıktık. Top Servetteyken Ayhan gidip rakibin arkasına saklanıyor, Barış gidip öbür tarafta saklanıyor, o top bakıyorlar bir şekilde Kewell ve Arda'ya ulaşmaz ise o zaman Ayhan Servet'in yanına kadar gelip topu alıyor ve Neill'a bırakıyor. Topu rakip sahaya dikine mesafe kat edecek şekilde oynayamıyoruz. Hadi Ayhan yaşlı olduğundan enerjisini ekonomik kullanıp rakibin arkasına saklanıyor diyelim, Barış ne yapıyor o belli değil. Böyle bir orta sahanız varken savunmanızın geriden topu düzgün kullanma şansı yok.

Bütün maç boyu bu konuda söylenirken maçı beraber izlediğimiz eşim ve kardeşim niye Rijkaard öğretmiyor diye sordular. Daha bu yaştan sonra Rijkaard alacak bunları sıfırdan futbol anlatacak, işi bu mu adamın ya, 20 yaşında adam olsa anlatır, kaldı ki şu postta bahsettiğimiz ve Barış'ın ağzından dinlediğimiz üzere Rijkaard anlatıyor ama dinleyen yok. Mal gibi bi o tarafa bi bu tarafa koş, tribünleri kandır, top senin takımındayken toptan kaç, sorumluluk alma, ileri kat etme, sonra da ben niye ilk 11 oyuncusu olamıyorum diye ağla.

Deniyor ya Galatasaray ruhu diye, o ruh bu takımın altyapısından çıkan, her fırsatta Galatasaraylılığı kimseye bırakmayan kaptanında yok malesef. Ne varsa Neill, Kewell ve Baros'ta var. Hakeme rakibe isyan, ısırma, zorlama onlarda. Koşma mücadele etme onlarda, bunları yaparken hemen hemen ayaklarına aldıkları her topu akıllıca kullanmak/kullanmaya çalışmak onlarda, oynamayı sevmediği sağ kanada koyulunca eli belinde gezmek, hiç ileri kat etmemek, arkadaşlarını rahatlatmak adına pas almak için boşa çıkmamak bizimkilerde. Haa bir de yabancılar çok para alıyor diye ağlamak da bizimkilerde!!!

Aslında Rijkaard lige alıştığını ve rakiblere göre çalıştığını belli ediyor. Rakibin etkinliğini azaltacak şekilde sahadaydı takım. Ali Turan'ın yavaşlığını,ve rakip bekin o kanata destek vermesini dolayısıyla o kanadın koridor olmasını önüne Arda Turan'ı yerleştirerek engellemişti. Ali Turan'a da madem yetişemiyorsun topu aldıklarında sırtlarına çök, geçecek olurlarsa bellerine dolanıp indir demiş ki akıllıca. Savunma kaleden uzakta kuruldu, her ne kadar hücum etkinliği çok yüksek olamasa da sağlı sollu ortalarla rakip kaleyi bunalttılar.

Ancak bu orta saha ile kanatlardan gol bulamadığımız takdirde ortadan yüklenme ve varyasyon yaratma şansımız sıfır. Hadi Sarp-Ayhan-Barış kapasitesiz diyelim, Arda'nın neden böyle oynadığını anlamak zor. Rijkaard'ı sabote etti deseler inanırım. Sağ kanattayım diye kapris yaptı resmen. İkinci yarı kanattan 1 kez bindirme yapmadı, her topu ayağına bekledi, başkaları bindirse de önüne atsam diye durdu. Şaka değil durdu.

Bursaspora gelecek olursak da, asla şampiyon bir takım gibi oynamadı. İBB, Beşiktaşa nasıl oynadıysa şampiyon Bursaspor da Galatasaray'a öyle oynadı. İşin komiği sanki geçen yılki şampiyonluk maçında gibi 1-0 ı yakaladıktan sonra 70 dakika boyunca oyunu soğuttular, yatıp kalkmadılar, yanlarından geçenin rüzgarından yere düştüler. Ne düşündüler bilemiycem ama bu kafayla 5. büyük olma şansları yok. Son hafta falan anlarım, son 20 dk anlarım ama bunu anlamam. Misal 20-30 yıldır şampiyonluk görmeyen Trabzonspor'da bunu göremezsiniz. FB,BJK,GS'da da göremezsiniz. Kontraatak oynaması bir derece kabul edilebilir ama 70-80 dk. boyu oyunu soğutmaya çalışmak, kornerlerden bunalınca kalecinin yere yatması, oyunu durdurmak için kale sahasına topu koymadan kale vuruşu kullanmak falan küçültür sizi.

Tek tesellim, tribünler hala daha Rijkaard'ın kellesini istemiyor. Basındaki bu kadar saçma eleştirilere rağmen hala bir farkındalık var gibi. İstenen kelle Adnan Polat'ın bile değil Adnan Sezgin'in kellesi. Umarım bu farkındalık devam eder de bu hikaye tatsız bir şekilde bitmez. Rijkaard'la yollar ayrılacak bile olsa-gönül isterki daha uzun yıllar kalsın- (ki şüpheleniyorum Rijkaard'ın maliyeti fazla diye istifaya zorladıklarından)bu medeni bir şekilde olmalı ki kaliteli hocalarla anlaşmak için saçma sapan şartlar sunmak zorunda kalmayalım.

Mabet...



Ali Sami Yen'de en son hangi lig maçını izlediğimi bile hatırlayamadım şu an, parçalar kopuk biraz. Geçen seneyi sadece Levadia Talinn maçı ile kapamıştık, bu sene Bursaspor maçı ile açılışı yapıyorum. İnşallah futbola küstürmezlerse beni bu sene 3-5 maç izlerim. Üzerimizde parçalı, dişli bir rakip, öyle ya da böyle kazanılması gereken bir maç, ve yıllardır Sami Yen'de beraberlik bile tatmayan bir çift göz.
Bakalım gece neler not düşeceğiz...

19 Ağustos 2010 Perşembe

Ölümü Görüp Sıtmaya Razı Olmak : Galatasaray 2 - 2 Karpaty Lviv



Civardaki mekanlarda ayrı ayrı receiverlar olmadığından maçları dönüşümlü izledim. Sadece Baros'un ilk golünü (Bir de PAOK'un golünü) izleyebildim. Çok da bu maç üzerine konuşmak istemiyorum zaten. İlk yarıdaki saçma sapan futbola mı yanayım, ikinci yarıda bir şekilde baskıyı kurup en azından maça net bir şekilde asıldığımıza mı sevineyim bilemedim.

2-2 iyi bir skor değil ama zaten GS oynamaya karar verirse orada galip gelip turu atlar, yok zaten ölü gibi oynayacaksak rakip daha zayıf olsa da tur gider. Bizim sorunumuz daha büyük malesef. Her şeyi YARIM yapıyoruz biz. Rijkaard gibi hoca getiriyoruz, muhtemelen transfer garantisi falan da vermişizdir, adamın istediği topçuları almıyoruz. Yıldız oyuncu alıyoruz, saçma sapan bir sağlık kuruluyla adamların futbol hayatına kastediyoruz vs. Sözüm ona ekonomi yapıyoruz. Şampiyonlar Ligi kaçmış, milyon eurolar uçmuş ya ekonomi yapmak lazım. Bu yaptığınız ekonomiyle seneye yine kaçacak ŞL o zaman ne yapacaksınız?

Aslında çok iyi giden şeyler var. Şirketlerin birleşmesi, stadın hemen hemen hazır olması, altyapıdan itibaren bir yapılanmaya girilmesi, takımın başına çok önemli bir adamın getirilmesi vs. Ancak başarısızlık geldiğinde bu sistem toptan yıkılacak, muhtemelen adam harcayıcılar tepkiyi azaltmak için takımın başına taraftarın kızamayacağı, kendilerine kalkan olacak birini getirecekler, bu kadar emek ve 2-3 yılımız çöpe gitmiş olacak.

Lige bu şekilde başlamış olmak o kadar da rahatsız edici değil aslında. Geçen seneye dönecek olursak erken Avrupa macerasına başlamak zorunda kalmak bize erken form tutturmuştu, böylece ligde ilk 8 hafta üst düzey performans sergilemiştik. Bu sene BJK için söylenenler geçen sene GS için söyleniyordu, Quaresma için söylenenler ise Keita için. Sonuçta ligin sonunda erken formdan düştük ve 2. bile olamadık. Bu bakış açısıyla şu anda form tutamamış olmayı önemsemiyorum ancak Avrupa arenasında erken havlu atmak, ve çok olası bir Bursaspor, Eskişehir kayıpları Rijkaard'ın sonu olabilir ki bu açıdan sadece biraz daha şanslı olsun bu takım diye dua edicem artık yatmadan.

Bir kaç haftayı minimum kayıpla atlatırsak muhakkak düzlüğe çıkarız, ancak bu akşamki gibi tam maçı döndürebileceğimiz sırada direkten dönen toplar, kıça başa çarpıp girmeyen toplar vs. bizim alehimize çalışmaya devam ederse o düzlük çoo...k uzaklaşır. Bize de Rijkaard'ı Milan'ın, Inter'in vs başında izlemek düşer.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Erkekler Neden Futbol Anılarını Unutmaz?

Prekazi bir maç yorumladı, herkesin dilinde. Maçı sesi kısık izlemek durumunda olduğuma bir kez daha hayıflanıyorum şimdi. Bu sene LigTv ye yorumcu olsun diyeninden, altyapıda Tugay'la beraber çalışsın diyenine bir sürü yorumcu/blogger mevcut.

Ne mutlu bana ki 30 senelik ömrümde Tanju, Simoviç, Prekazi, Uğur, Hagi vb. efsanevi oyuncuları ama televizyondan ama tribünden izleme şansına eriştim. Rövanşı canlı yayınlanmayan efsanevi 5-0 lık Neuchatel Xamax maçının 2. yarısına koşarak yetişmiş, okul çantamı fırlattığım gibi TV'nin başına geçmiş, heyecandan 45dk. ayakta izlemiştim. O dönemdeki lig maçlarını pek hatırlayamasamda Rapid maçından itibaren avrupa maçları hafızamda kazılı. İlk Monaco maçında Prekazi'nin ortasına kafasını koyan Tanju, ikinci maçta güya tarafsız sahada Prekazi'nin inanılmaz frikiği, Hagi'nin A.Bilbao maçında bizi zıplatması hep hatırımızda. Neden böyle olduğunu ben de bilmiyordum ki Tuna Kiremitçi anlatmış. O yazınca , hakikaten be diyesim geldi.


Bir Prekazi romantizmi


OFK-Galatasaray maçını Prekazi’yle izledik. Maçın yorumcusu Cevat Prekazi olunca içmeden güzelleştik.


Bizim Prekazi’nin lakabı saçını yıllarca Cevat Prekazi modeli kestirmesinden geliyor, hatırlatayım.
İnsan niye futbol sever? Çünkü her şey değişirken futbol aynı kalır. Sabit kalan her şey gibi, çocukluğu hatırlatır.
Hayat bizi nereye savurursa savursun, yeşil sahayı gördüğümüzde babamızla maça giden o ufaklık oluruz.
Erkeklerin o garip maç hafızası da bundan doğar zaten. Çünkü onlar maç değildir aslında, hayatın mihenkleridir.
Saçının ense kısmını uzatmış adam topa otuz metreden öyle bir vurur ki, gayrı ne Monaco prensi Albert unutabilir ne de siz.
O gol aynı zamanda rahmetli babanızla daldığınız sokak kutlamaları, geç döndüğünüzde annenizin surat yapması, evdeki bayrağın üstüne gazlı kalemle yazdığınız “Cimbom yarı finalde!” yazısıdır.
¡ ¡ ¡
“Dur ey zaman, ne güzelsin!” demiş ya Goethe, biz de bağırmak isteriz, Ettori’nin koruduğu kaleye giden topa: “Dur yahu, ne güzelsin!”.
Ama kerata bizi dinlemez, gidip o kaleye girer. Açar kollarını Cevat Prekazi, uçar gibi yaparak koşar. Sonra yıllar geçer, bazı şeyler girer araya ve başlarsınız takımınızdan ayrı düz koşuya.
On dört yıl şampiyonluk görmemiş, müzesinde UEFA Kupası falan olmayan o takım yoktur artık. Ruhu bile okunmamaktadır.
Ama bir gün, tırışka bir Avrupa Ligi maçında yorumcu kılığında çıkar karşınıza. Hemen sandığı açıp o bayrağı çıkarmak, koklamak istersiniz.
Yarı finali bayrağın sarı kısmına bir zamanlar heyecandan titreyen ellerle yazan çünkü sizin ruhunuzdur.
Açıp kollarını orta sahaya doğru koşmak isteyen çocuk ruhunuz.

6 Ağustos 2010 Cuma

Talihsizlik




Bu eşleşme Liverpool için büyük talihsizlik

Liverpool eşleşmesinden sonra Serdar Bali'nin Radyospor'a verdiği röportajdan alıntı.

Hay yaşa...

5 Ağustos 2010 Perşembe

Basın


İlk maç GS pozisyonları gole çevirememiş rakip 3 atakta 2 gol bulmuş, bu maç GS bulduğunu atmış, OFK ilk maça oranla daha fazla pozisyona girmesine rağmen atamamış,iki maçta da hemen hemen aynı tablo,

skor 2-2, maç sonunda basın toplantısında sorulan soru:
Tur tehlikeye girdi, elenirseniz tarihe geçeceksiniz, yorumunuz nedir?

skor 1-5, maç sonunda basın toplantısında sorulan soru:
UEFA kupasında GS yarı finaş, final oynayacak diyebilirmiyiz, ne düşünüyorsunuz?

Yuh ama size...

Transferinize Tüküreyim!



Arkadaş iki yılda iki adım ileriye gidin ya! Aslında başlıkta tükürmekten başka ifadeler kullanmıştım ama terbiyesizliğin lüzumu yok.

Ben mi yanlış hatırlıyorum yoksa bu yönetim 2 sene önce S.Bükreş maçı öncesi Baros transferini açıklayıp o gün oynayacak forvetin (Nonda idi yanlış hatırlamıyorsam) aklını başından almaya yeltenmemiş miydi? Ve o gün biz elenmemiş miydik?

Şimdi yarın Avrupa'da tamam/devam maçını oynayacağız ve 3 tane transfer neredeyse kesin olarak internete düşüyor. Yarın maç öncesi resmi siteden de duyursunlar tam olsun. Sonra da M.Sarp oynamadı, Allah belasını versin dersiniz. Ulan adamın yerine oyuncu aldığınızı açıkladığınız gün adam nasıl çıkıp top oynasın, M.Batdal'ın nasıl ayağı titremesin.

Daha önce bunu FB ile dalga geçmek için yazmıştım şimdi bizim yönetime söylüyorum

"EŞEK BİLE AYNI ÇUKURA İKİ KERE DÜŞMEZMİŞ"

foto FCN Blog' dan

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Bu Kötü Oldu İşte : Fenerbahçe 0 - 1 Young Boys



Maçı izlemedim sadece özet görüntüleri izledim, bir de M.Demirkol ve Rıdvan'ı dinledim (TV'ye bakmıyordum o sırada), görünen o ki FB sahada pek bir şey yapamamış. Açıkçası bu durum beni korkutuyor, 2 açıdan.

Birincisi, her konuda sidik yarıştırdığımız ezeli rakibimizin kötü olması rekabet ortamını yok ettiğinden bizim kulüp " Amaan nasılsa FB de kötü gidiyo" diye salıyor işin ucunu. Lig de de bunu gördük, onlar puan kaybettti, biz de kaybettik. Son iki senedir şampiyon olamamak her iki tarafa da o kadar koymadı çünkü 17-17 eşitlik devam ediyor. Transferde yavaşlar çünkü ezeli rakip bomba patlatmadı. Sözün özü bu maç yarın için beni ürkütür, ancak bizimkiler işi daha sıkı tutmalı, unutulmaması gereken şey FB elendi UEFA'ya geliyor, biz elenirsek ise Edirne'nin bu yakasına geleceğiz

İkincisi, Aziz Yıldırım bu mağlubiyetin altında kalmaz, muhakkak bunu unutturacak bir dünya yıldızını kadrosuna katar. Yarın, en geç öbür gün Gyan tamamdır, arkasından da Ronaldinho'yu bekliyorum. Bir musibet bin nasihatten iyidir misali, takımı adam etmek için ellerinden geleni ardlarına koymazlar artık.

Bu iki madde birbiriyle çelişiyormuş gibi dursa da, aslında öyle değil. Benim istediğim onlar başarısız olsun ama biz o sıra salmayalım, yaldır yaldır koşup arayı açalım :)

Neyse, biz Önce OFK Beograd'ı bir geçelim de...

31 Temmuz 2010 Cumartesi

Bi Rahat Bırakın "Lütfen"!

Günde birnlerce insanın tıkladığı sporx.com da GS-OFK Beograd maçı sonrası yapılan haberlerden biri

Başlık şöyle "Rijkaard Basın Toplantısını Terketti". Altında da Rijkaard'ın açıklamalrını verip sonuna da şunu eklemişler:

Galatasaray Teknik Direktörü Frank Rijkaard da maç sonunda bir gazetecinin "Belgrad'da kazanamayıp, elenirseniz, Galatasaray tarihine geçeceksiniz" şeklindeki sorusuna sinirlendi ve bu soru ardından gelen diğer soruları cevaplamadan odayı terk etti.

Ulan Allahtan korkun, bu soru basın toplantısında yöneltilen ilk soruydu ve evet Rijkaard sinirlendi, ancak çekip gitmediği gibi oturup 5-6 soruya daha cevap verdi. İzlediğimiz toplantıya ne akla hizmet böyle bir yazı yazılır anlayamıyorum. Anlaşıldı, sezona fırtına gibi girmezsek Rijkaard Aslantepe'yi göremez. Adnan Polat'da HAkan Şükür'ü takımın başına geçirip, Aslantepe'de kendi öz çocuklarımzıla sahne alıcaz diye verir afyonu taraftara.

Haysiyetsizler...

29 Temmuz 2010 Perşembe

GS TV deki Dallama

Şu anda GSTV de maç sonrası 90+ programında Bülent Hoca'nın yanında bir tane dallama var. Kimdir ,neyin nesidir bilmiyorum ama, Galatasaray TV ye çıkan bir adam Rijkaard'a açma sapan sallıyosa yönetime Rijkaard'ın maaşının çok geldiğini düşünmeye başlayacağım.

Rijkaard basın toplantsında 70 den sonra kompakt olamadık goller geldi diyor, adam duran toptan gol oldu Rijkaard herhalde göremedi diyor. Allah'ın kazması, duran topun durduğu yere karşı ceza sahasından mı geldiler? Acaba kalemize yaklaşıp duran top kazanmalarında takımın boyunun uzaması, pozisyonların kaybedilmesi etken olmamış mıdır?

Bir de Rijkaard diyor ki "eleme maçındayız, 2-0 öndeyiz, biraz sakin olmamız, oyunu yavaşlatmamız lazım, profesyonel olmöamız lazım, ancak oyuncularımız taç atışını hemen kullanıyor, değişiklik yapıyoruz, koşa koşa çıkıyorlar, yanlış yapıyorlar" bu dallama da diyor ki "ey Rijkaard efendi burası bilmemene idmangücü değil, GS böyle rakibe karşı skor korumayı düşünmez" Al işte düşünmezse böyle de olur. Olmaması lazım ama bunu tartışmak anlamsız. Bu mentalite yüzünden Hamburg'a elendiğimizi, Bordeaux maçını zor bela kazandığımızı bilmem hatırlar mısınız?

2 farkla öndeyken Allah Allah nidalarıyla rakip kaleye akarken 2 gol ard arda görmüştük. Allasen diğer kanallarda yeteri kadar Anti-GS propagandası var, bari GSTV yi gönül rahatlığıyla izleyelim