7 Ağustos 2010 Cumartesi

Erkekler Neden Futbol Anılarını Unutmaz?

Prekazi bir maç yorumladı, herkesin dilinde. Maçı sesi kısık izlemek durumunda olduğuma bir kez daha hayıflanıyorum şimdi. Bu sene LigTv ye yorumcu olsun diyeninden, altyapıda Tugay'la beraber çalışsın diyenine bir sürü yorumcu/blogger mevcut.

Ne mutlu bana ki 30 senelik ömrümde Tanju, Simoviç, Prekazi, Uğur, Hagi vb. efsanevi oyuncuları ama televizyondan ama tribünden izleme şansına eriştim. Rövanşı canlı yayınlanmayan efsanevi 5-0 lık Neuchatel Xamax maçının 2. yarısına koşarak yetişmiş, okul çantamı fırlattığım gibi TV'nin başına geçmiş, heyecandan 45dk. ayakta izlemiştim. O dönemdeki lig maçlarını pek hatırlayamasamda Rapid maçından itibaren avrupa maçları hafızamda kazılı. İlk Monaco maçında Prekazi'nin ortasına kafasını koyan Tanju, ikinci maçta güya tarafsız sahada Prekazi'nin inanılmaz frikiği, Hagi'nin A.Bilbao maçında bizi zıplatması hep hatırımızda. Neden böyle olduğunu ben de bilmiyordum ki Tuna Kiremitçi anlatmış. O yazınca , hakikaten be diyesim geldi.


Bir Prekazi romantizmi


OFK-Galatasaray maçını Prekazi’yle izledik. Maçın yorumcusu Cevat Prekazi olunca içmeden güzelleştik.


Bizim Prekazi’nin lakabı saçını yıllarca Cevat Prekazi modeli kestirmesinden geliyor, hatırlatayım.
İnsan niye futbol sever? Çünkü her şey değişirken futbol aynı kalır. Sabit kalan her şey gibi, çocukluğu hatırlatır.
Hayat bizi nereye savurursa savursun, yeşil sahayı gördüğümüzde babamızla maça giden o ufaklık oluruz.
Erkeklerin o garip maç hafızası da bundan doğar zaten. Çünkü onlar maç değildir aslında, hayatın mihenkleridir.
Saçının ense kısmını uzatmış adam topa otuz metreden öyle bir vurur ki, gayrı ne Monaco prensi Albert unutabilir ne de siz.
O gol aynı zamanda rahmetli babanızla daldığınız sokak kutlamaları, geç döndüğünüzde annenizin surat yapması, evdeki bayrağın üstüne gazlı kalemle yazdığınız “Cimbom yarı finalde!” yazısıdır.
¡ ¡ ¡
“Dur ey zaman, ne güzelsin!” demiş ya Goethe, biz de bağırmak isteriz, Ettori’nin koruduğu kaleye giden topa: “Dur yahu, ne güzelsin!”.
Ama kerata bizi dinlemez, gidip o kaleye girer. Açar kollarını Cevat Prekazi, uçar gibi yaparak koşar. Sonra yıllar geçer, bazı şeyler girer araya ve başlarsınız takımınızdan ayrı düz koşuya.
On dört yıl şampiyonluk görmemiş, müzesinde UEFA Kupası falan olmayan o takım yoktur artık. Ruhu bile okunmamaktadır.
Ama bir gün, tırışka bir Avrupa Ligi maçında yorumcu kılığında çıkar karşınıza. Hemen sandığı açıp o bayrağı çıkarmak, koklamak istersiniz.
Yarı finali bayrağın sarı kısmına bir zamanlar heyecandan titreyen ellerle yazan çünkü sizin ruhunuzdur.
Açıp kollarını orta sahaya doğru koşmak isteyen çocuk ruhunuz.

Hiç yorum yok: