26 Şubat 2010 Cuma

Galatasaray 1 - 2 A.Madrid : Sağlık Olsun


Mevcut şartlarda olabilecek en iyi kadro ve oyun kurgusu ile sahadaydık. Konsantrasyonumuzu hemen hiç kaybetmediğimiz ve A.Madrid'i kalemize yaklaştırmadığımız bir ilk yarı izledik. Hatta rakip kaleyi de yokladık ciddi şekilde.

Ne yaptı peki Rijkaard bu kadar doğruyu sağlayacak? Öncelikle oyunu kendi sahamızda kabulendik, ancak bunu yaparken rakibe rahat alan bırakmadık, böylece orta saha civarında sadece rakip bekler ve stoperler oyun kurma şansına sahip oldu ki, bu sayede dikine ara paslar yerine şişirme toplarla kalemize gelmek zorunda kaldılar. Bu topları da Servet ve Neill'la rahatlıkla karşıladık. 35-40 dk. sürdü Flores'in bunu kavraması ve Simao, Reyes gibi oyuncuların orta sahaya gelerek stoperler yerine oyun kurmaya başlamaları.

Rahat bir ilk yarıdan sonra ikinci yarı biraz yüklenelim dediğimizde isabetli ve uzun toplarla 2 tane çok net pozisyon verince yeniden ilk yarıdaki gibi yaslanma ve alan paylaşmaya dönmek zorunda kaldık. Sonrasında efsane 3-2 lik Real Madrid maçındaki gibi bir taç atışında düşen konsantrasyonla 0-1 yenik duruma düştük malesef. Arda'nın direnişi ile skoru beraberliğe taşırken yavaştan kendine güvenen ve rakibi zorlayan bir oyun oynamaya ve oynadıkça da aslında A.Madrid'i zor duruma düşürmeye başlamıştık. Beraberlikten sonra da gole daha yakın taraf Galatasaray'dı ve rakip defansın bir hatasıyla kaleciyle karşı karşıya kalan Caner, Perea'nın elle müdahalesi sonrası yerden havalanan topa istediği gibi bir vuruş yapamayınca top kornere Caner'in sinir sistemiyse auta gidiyordu.

Evet, 90dk. boyunca belki 1 belki 2 defa işe yarayacak asistan hakemin gözü önünde Perea topa elle müdahalede bulunuyor ve asistan hakem o penaltıyı çaldıramıyorsa oyun yine eskisi gibi yönetilsin de hiç olmazsa hakemin pozisyonu kötüydü göremedi diye avunalım. Şimdi avunacak bir şey bulamıyoruz.

Ancak bu penaltının verilmemesi sonrası Caner'in gördüğü ilk sarı kart belki affedilebilir ancak 2 dk. sonra bile bile, göre göre ikinci sarı kartı alması affedilemez. Bu hatasıyla ilk maçın sorumlusu Caner ikinci maçta da takımını yakan adam olmuştur malesef. Ve Rijkaard artık kaç maç keserse kessin Caner'i ses çıkartmamalıdır.

Sonuç olarak Rijkaard ve takım elinden geleni ortaya koymuş, gerek rakibin saha içindeki kadro kalitesinin ağır basması gerekse futbol şanssızlığı yüzünden Avrupa Liginden elenmiştir.


Şu maçları izledikten sonra Nonda'yı aramamak mümkün değil tabii. Her ne kadar mevcut şartlarda iyi oynamış olsak da topu ileride tutabilecek rakip defans ile ileri uç arasındaki mesafeyi açabilecek bir oyuncumuz olsaydı A.Madrid'i çok rahat eleyebilirdik. Sonuçta Aceto'nun dediği gibi oldu. Yapılan hatalardan ders çıkartamayanlar bedelini ödemek durumunda kaldılar. Geçtiğimiz sezon stoper yokken Meira'yı satanlar, bu sene forvet yokken Nonda'yı sattılar ve iki sezondur başımıza gelenler ortada. Artık derslerini almış olmaları dileklerimizle...

Asıl üzücü olan bu mağlubiyetin Kasımpaşa maçına etki etme olasılığının yüksek oluşudur. Eğer bu maç kötü oynanıp 2-0 kaybedilse futbolcular hafta sonu kendilerini affettirmeye çalışacaklardı ancak geçen yılki Hamburg maçı misali elimizden dramatik bir şekilde kayan turun mutlaka hafta sonuna yansıması olacaktır. O yüzden belki de sezonun en kritik virajlarından birisidir Kasımpaşa maçı Galatasaray için. Hafta sonu taraftar takımına sahip çıkmalı ve bu hafta sonunun 3 puanla kapatılması için sahaya alabildiğine etki etmelidir.

İşin Fenerbahçe tarafına bakacak olursak, onlar da maça doğru bir kurguyla başladılar ve gerekenleri yaptılar şansları da yaver gidiyordu ki, Daum'un Bursa maçını oynamamışcasına yaptığı Guiza değişikliği yine rakip defansın öne çıkarak FB üzerinde baskı kurmasına ve yapılan bir hatayla da beraberliği yakalamasına sebep oldu. Daum Guiza'nın rakip defansı ne kadar geride tuttuğunu göremediği sürece daha çok maçı önde götürüp bırakır Fenerbahçe. Keşke bizde olsaydı da gol kaçırsaydı dedim bu geceki maçtan sonra valla.

Ne yapalım kiminin forveti yok oynatmaya, kiminin aklı yok sahada tutmaya. Sağlık olsun artık. Bu seneyi zirvede bitirelim de seneye Ş.Ligi'nde düşmeyelim bu hatalara inşallah.

21 Şubat 2010 Pazar

Beşiktaş 1-1 Galatasaray: Allah Saklasın



En başa şunu yazmak lazım; iyi oynadık. Skorun böyle olmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi Beşiktaş'ın da bu iyi oyuna karşılık vermesiydi. İlk yarıdaki maça benzer bir oyun vardı aslında, kendi yarı sahasını iyi parselleyen, rakibe net pozisyon bulacağı alan bırakmayan, kapılan toplarda da hücuma hızlı çıkmaya çalışan bir Galatasaray. Milan Baros oynamadığı için bu stratejiyle fazla gol üretmemiz zordu. Ancak önce rakibi durdurup sonrasında duran top veya defansın bir hatasıyla tek gol bulmak stratejisi şu an elimizde kalan futbolcularla uygulanacak en akıllıca stratejiydi. Belki duran top organizasyonları için M.Sarp daha akıllıca bir tercih olabilirdi ama son maçlardaki form durumuna ve M.Topal'ın bugünkü oyununa bakınca tercihin ne kadar doğru kullanıldığı ortada. Rakibin yorulduğu anlarda da oyuna sürülebilecek 30 dk. kondisyonlu Jo girene kadar BJK'a gol fırsatı vermemek GS stratejisi açısından çok önemliydi.

Her ne kadar BJK'ın tehlikeli pozisyonları olsa da defansın hatalı olduğunu söyleyemeyiz ki gayet sevindirici bir durum. BJK'ın ilk yarı bu denli baskılı oynayabilmiş olmasının temel sebebi defansif sağlamlığa fazla güvenip defans bloğumuzu çok kaleye yakın kurmuş olmamızdı. Devre arasından sonra gerekli uyarıyı alan GS'lı futbolcular ikinci yarı rakip sahaya yerleşip, baskıyı kurarak rakibi hataya zorlamaya başladı kademeli olarak. Jo'nun da girmesiyle ileride topu tutp arkadaşına servis edebilecek oyuncu sayısı bir artınca Arda da rahatladı ve baskı artmaya başladı. Bu baskı sırasında Arda yoktan bir gol varedince kafa kafaya giden maçta bir anda skor avantajını yakaladık ancak Arda'nın sakatlanması tüm stratejiyi bozdu. BJK'ın geride olmasından dolayı yükselen hücum arzusunu kırabilmenin tek yolu topu rakip yarı sahada tutabilmekti. Bunu yapacak oyuncu da kaptandan başkası değildi malesef. Her ne kadar bir çok yorumcu Arda'yı stoperlerin kucağına atmakla suçlasa da Rijkaard'ı, eldeki alternatifsizlikten dolayı rakip sahada topu tutmak ve savunma çizgisini ileri çıkarabilmek için o bölgeye Arda'yı koymaktan başka seçenek de yoktu elinde.

Yani strateji de, sahada uygulanışı da doğruydu Galatasaray adına ta ki, Arda sakatlanıncaya kadar, sonrasında BJK'ın yüklenmelerini savuşturmaya çalışan GS savunması çok geride konuşlandı ve baskı yemeye başladı. Bu baskıdan gol yememek için yeterince iyi bir savunma kurgusuna sahip olmak da yetmiyor her zaman, seken bir top, bir karambol de sonucu etkileyebiliyor, bir anlık konsantrasyon eksikliği sonucu ortaya çıkan hatalar da. Bu pozisyonda da hata (o dakikaya kadar iyi oynayan) göğüs hizasındaki topu iki elini göğsünün altına koyarak kucağına alması gerektiği yerde topu yere doğru yumruklayan Leo Franco'dan geldi malesef. Zaten maç boyu hiç bir hava topuna hakim olmaya çalışmadı ancak yüksek topları yumruklamak da sorun yok da göğüs hizasında belki daha da aşağıda olan bir topu yumruklarsanız önünüzdeki birine çarpması tabii ki çok olasıdır. Bir kere de iyi çıkardığı bir maçı skora eti etmeden tamamlasa çok iyi olur. Holosko'nun kafasını inanılmaz kurtarırken bu golü yemesi tabii can sıkıcı, umalım ki A.Madrid maçında tekrarlanmaz son iki maçtır olanlar.

Sonuç olarak her ne kadar 3 puana yaklaştıysak da , iyi oynadıysak da galibiyeti hakettiğimiz söylemek zor. O yüzden sakatlar düzelene kadar BJK maçlarından gelen toplam 4 puana şükredip yolumuza devam edelim.

Bir yandan da dualarımızı göndermeyi unutmayalım Arda için. Sakatlandığı pozisyonun doğasına bakarsak Perşembe günü sahada olması pek kolay görünmüyor. O oynamadığı sürece bugün son 20 dakikada olanlar Perşembe günü 90 dakika boyunca tekrarlanacaktır ve bu da kolay görünmeyen maçı daha da zorlaştırır. Allah saklasın kaptan.

18 Şubat 2010 Perşembe

Atletico Madrid - Galatasaray



Tüm kamuoyunda Galatasaray ve Fenerbahçe'nin bu akşamki maçlardan hüsranla ayrılacağına dair bir inanç var ancak çoğu insan GS'ın avrupa perofrmansını unutmuş gibi görünüyor.

Açıkçası ilk maç Sami Yen'de oynansa ve 2-1 yenmiş olsak V.Calderon'da 2-0 yenilebilirz derdim ancak bu ilk maç ve biz böyle maçları deplasmanda iyi oynama alışkanlığına sahibiz. Kontrollü oyun ve iyi top dolaştırarak bir duran top, bir penaltıyla avantaj yakalamamız da en az mağlubiyetimiz kadar olası (hatta bu konuda objektif olamayan bana göre daha olası). Tek ve en büyük korkum, Atletico Madrid'i İspanya'dan tanıyan Rijkaard'ın, GS'ın Avrupa geçmişini çok iyi bilmediği için rakibi bizden daha büyük düşünüp fazla korkak bir anlayışla takımı sahaya sürmesi. Her ne kadar yüce bir futbol adamı da olsa bunu düşünmesinden dolayı onu eleştiremeyiz sonuçta ancak başında olduğu takım oradan galibiyetle dönebilecek bir takım. Zaten galibiyetle dönemez de 2-1 yenilirsek falan tur hayal olur. Daha Antalyaspor'u 2-1 den eleyememiş bir ekip olarak bizim için tur yüksek oranda bu maçta belli olacaktır.

Belki fazla iyimser olduğumdan bilemiyorum ama bu gece geç saatlere kadar bloglardaki haberlere bakacakmışım, yarına mutlu uyanacakmışım gibi bir his var içimde. Bakalım neler olacak...

10 Şubat 2010 Çarşamba

Galatasaray 3 - 2 Antalyaspor : Suçlu Ayağa KalK !



Anlaşıldı bu sene de şans yanımızda olmayacak. Tamam öyle mükemmel bir futbol ortaya koymuş değiliz ama bir şekilde kale ağzına kadar topu getirmeyi başardık. Son 3 maça nazaran pozisyona girebildik, ancak golcü olmak gerekmiyor o mesafeden topu kaleye dürtmek için.

Maç başladığı andan itibaren Antalyadaki maçın aksine istekli bir Galatasaray vardı bu defa sahada. Yavaş yavaş rakip sahaya yerleşildi, baskı kuruldu ve o baskı önce pozisyonlar sonra da penaltı getirdi.

Sonrasında bedavadan gelen bir korner, ve aklımın hala almadığı ve maçı izlerken krizlere girmeme sebep olan Aykut Erçetin'in hem ön hem arka direği boşalttırması sonucu gelen Antalyaspor golü. Düşünün arka direkte bir GS'lı olsa o topa Necati vuramadan çok rahat uzaklaştırırdı topu. Zaten arka direkte durmanın amacı budur. Kim verdi çocuum bu aklı sana? De Sanctis'den mi öğrendin. Ben futbol sahalarında böyle saçmalamaları çok az gördüm, çoğunda da ceza kesildi hemen.(COrdoba'nın arası boş barajı, De Sanctis'in R.Carlos'a baraj kurdurmaması). Aykut yan toplarda panter ya, kimseye gerek yok çizgi üstünde. Zaten top sana son pozisyonu saymazsak 3 defa gelmiş 2 tane gol nasıl yiyorsun arkadaş!

E zaten golcü sıkıntısı var, pozisyona giremiyoruz, attığımızın üstüne dikkatli de oynuyoruz, sen çıkıp ahmakça bir gole sebebiyet veriyorsun, sonra bilmem kaç dakika bir pozisyon daha bekle işin yoksa.

Neyse ikinci yarı Rijkaard takıma gerekli açıklamaları yapıyor hızlı da başlıyoruz, yine baskı, kaptan'ın asistine Emre'den klas bir dokunuş ve 2-1 oluyor duurum. Tribünler olarak çok seviyoruz ya genç futbolcuyu, şımarıyor onlarda anında. Sonra tribünlerin sevgilisi olmak yerine Arda abisinin kankası olmak adına Caner'in gol attığı bölgeye Elano'yu bomboş kaçırma şansı varken, pas açısında kimse yokken , 3 kişinin arasındaki Arda'ya topuğuyla pas atmaya çalışıyor, verse o pası belki de orada kopacak oyun, belki de Elano arka direğe Arda'ya kesecek yine gol Arda abisinin olacak ama hayır Emre kendi yapacak asisti. Tur geldi ya 5-1 öndeyiz ya topukla verelim pasları.

Sonra Uğur'un muhteşem ortasında Sarp, Arda'nın önündeki topu dışarı atıyor ama fena da oynamıyoruz. Antalya kabullenmiş, çıkmıyor, fırsat kolluyor. Şişirilen topları indirip Necati'ye ve Veysel'e uzun oynuyorlar. Bu arada orta sahada M.Topal çokça top ezmeye başlıyor ve derken defanstan çıkan bir topu Emre Çolak kaleye sırtı dönük alıyor.

Şimdi şuna değinelim önce. Kaleye sırtı dönük topu kim alır? Kuvvetli bir oyuncu alır. Hakan Şükür, Milan Baros, Mehmet Yıldız, Veysel Cihan vb. Hatta Arda da alır kuvvetlidir yere yakındır, dengelidir. Ama Emre alamaz. Çünkü Emre'nin en eksik özelliği ne deseler direk fiziği yetersiz derim. O yüzden bu topları almak için kendini gösterdiğinde aldığı topu tek pasda arkadaşlarına aktarmak zorundadır. Ancak ne yapıyor Emre? O fiziği ile 2 Antalyasporlunun arasından dönerek sıyrılabileceğini düşünüyor, o anda hücuma hazırlanan defans hattında ofsayt çizgisi falan hak getire, Necati yavaş yavaş geriye dönerken bir anda önüne atılan top ve kabus gibi gelen 2. gol.

Hadi Emre tecrübesiz, olacak diyelim bekliyelim ama Aykut için ne diyeceğiz? Konuşmaya gelince yabancı kaleciye ihtiyaç yok, ben klas kaleciyim desin, sahaya çıkınca kalecilik kurallarına ek uygulamalar kazandırsın.

Yazık oldu gerçekten. Kupadan elenmekten öte, ligin kırılma noktalarını kaybediyoruz birer birer. Takım demoralize oluyor ve kaybetmek alışkanlık haline gelmeye başlıyacak diye korkuyorum. Endişelenmeye hakkımız var çünkü geçen senede bu filmi izledik. İki maçı tartıya koyunca GS'a yakışmayacak kadar kötü futbol oynamış olsak da Antalyaspor'u eleyecek kadar oyun sergiledik ama olmadı.

Umarım zaten zor gol attığımız şu günlerde bu kadar basit, bariz kişisel hata golleri yemeye devam etmeyiz. Umarım asıl ihtiyacımız olan maçlarda şans biraz yanımızda olur.

Antalya bize böyle 2 gol attıysa biz neden Atletico Madrid'e atmayalım diye düşünüyorum :))

8 Şubat 2010 Pazartesi

Mehmet Özhas...


Arkadaş nasıl bir ülkede yaşıyoruz anlamakta güçlük çekiyorum. Kimdeir Mehmet Özhaseki Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı, aynı zamanda Kayserispor ve K.Erciyesspor'un da onursal başkanıymış kendileri. Galatasaray maçından sonra kameraları görünce abuk subuk açıklamalar yapmaktan kendini alıkoymamış. Niye koysun ki? Söylediklerine bakılırsa pek kimseden korkusu yok. Nerelere güvendiği de aşikar sanırım. Ama bu kadar densiz açıklamaları yapma sebebi malesef belirsiz.
kendileri şöyle buyrdular kameralara karşı yaklaşık şöyle ifadelerde bulundu. "hakkımızı yemek isteyenlere gerekeni yaparız. Geçen sene Fenerbahçe maçında hakkımız yendi evelallah o arkadaşa formasını düdüğünü astırdık, akıllı olmazlarsa daha çok adama astırırız. Bunu yapacak gücümüz var bizi zorlamasınlar" yakında tam metin düşer internete, TVden izlerken aklımda kalanlar bunlar ve altı çizilecek olanlar.

Hangi hadsizlikle kameralar önünde açık açık bir hakemi(hatta herhangi bir vatandaşı) tehdit etme hakkına sahiptir? Daha önce astırdık yine astırırız, bunu yapacak gücümüz var derken kime/kimlere güvenmektedir? Asıl bu güvendiği insanlar acaba "çüş artık Mehmet böyle laf söylenir mi, gelme bi daha maça" der mi? merak ediyorum. Yakında öğreniriz ancak sonuçları çok ağır olmalı, o kadar ağır olmalı ki kimse çıkıp böyle bir konuşma yapmaya cesaret edememeli. Bilemiyorum belki de Tolga Özkalfa savcılığa şikayette bulunmalı çünkü açık bir tehdit var konuşmasında.

Birileri çıkıp benim de zaman zaman hakemler için ağır konuştuğumu düşünebilir ancak, eleştirmek, yerin dibine sokmakla, tehdit etmek, siyasi gücünü futbola müdahale etmek için kullanmak takdir edersiniz ki çok başka şeyler.

Kendisini bir daha futbolun içinde görmemek umuduyla...

4 Şubat 2010 Perşembe

Kasaplar Ligi


Kewell'ın gönderilmesi gündemdeyken Kewell'ı Putlaştırmak diye bir yazı yazmıştım. Devam da edeceğim bu seriye. O yazıda hissettiklerimin bir kısmını belirtmiştim, Kewell'ı ne kadar seversek sevelim, Nonda'nın gidişi çok mantıklı bir hareket değildir. Galatasaray sevgisi Kewell sevgisinden daha önemlidir diye.

Şu an gelinen noktada Kewell kalsın da ikinci olalım diyenlerin duaları kabul olacak gibi görünüyor. Jo için de "en az" 3 hafta şerhi düşülmüş sağlık kurulu tarafından. Denizli maçında Jo'nun yüzünde, "ben nereye geldim, neden her topu aldığımda bileğime basıyorlar" misali şaşkın bir ifade vardı. Keza Antalya maçında da. Ve sonunda sakatlandı. Çünkü 2 seçeneği vardı, ya sinip kaçak oynayacak ya da darbeleri göze alacaktı. Aldı ve gördü ne olduğunu, bundan sonra göze de almaz.
Bir çok yorumcu ve yazar Süper Lig için Premier Lig'den sert bir lig diye bahsediyor. Kesinlikle katılmıyorum . Sertlik İngiltere'de var ama oyun ölçüsünde genellikle. Oyun ölçüsünün dışına çıkılınca da cezası kesiliyor. İnsanların seyir haklarına, meslektaşlarının futbol hayatlarına saygı duymak var oralarda. Bizde ise puan kazanmak için rakibi sindirmek amacıyla ölçüsüz sertlik var. Neyse demem o ki, Türk futbolunun sert olmasının sebebi tamamen hakemler. Örneğin bu kadar sert ya ligimiz, kaç kez şiddetli, rakibi sakatlamaya yönelik hareketten direk kırmızı kart çıktı sezon başından bu yana hatırlıyormusunuz? Çıkmıştır belki ama küfür veya bariz gol şansını kesmekle kıyaslayınca önemsenmeyecek seviyede olduğu aşikar. Zaten hakemlerin kafasında iyi hakem maçı 11'e 11 bitiren hakemdir diye bir düşünce de var. O yüzden maçın hemen başında kasaplıklara ses çıkmaz bizde, uyarılır, sonra başka oyuncu sertlik yapar o da uyarılır. Kartlık hareketler bile daha maçın başı deyip geçiştirilir ki zayıf olan takım güçlü takımın oyuncularını sindirsin, sakatlasın vs.
Maç yazısında belirtmiştim, kasap gibi oynanmasına prim veren bir hakem vardı sahada diye. E şimdi sen Jo'yu al Antalyaspor sakatlasın, Kewell'ı al Orduspor sakatlasın, Zurita Caner'in ayağını kırmaya uğraşsın, öbürü aşiline bassın; hakem hiç ses çıkarmasın, sonra bu adamlar aynen oynasın. Mümkün mü bu? Premier Lig'e geri dönmek isteyen adam, avrupa'ya transfer isteyen adam ayağını o topa kaç kez sokar, bıkar bir yerden sonra. Mourinho İtalya Serie A hakemleri için giydiriyor ama Süper Lig'e (kazara) gelse başka bir gündemi olmaz sanırım.
Tabii bu konunun kendiliğinden düzelmesin, beklemek hayalperestlik olur. O yüzden yönetim gerekli mercilerle irtibat kurmalıdır. Yoksa bu kadar önemli transferler gelir bir şey veremeden gider. Harcanan emeklere yazık olur.
Son günlerin popüler tezahüratıyla bitireyim, Yeteeeer MHK Yeteeeer...

3 Şubat 2010 Çarşamba

Antalyaspor 2 - 1 Galatasaray : Ne Zaman Futbol Oynanacak?

Gazaintep maçı mı istisnaydı, yoksa rakip mi ayırt ediyorz bilemiyorum ama bu kadar kötü futbol oynamamızın bir açıklaması olmalı. O yoksa bir çözümü olmalı.
Yunanistan'ın Türk milli takımından evinde 4 yediği maç öncesi kaleci Nikopolidis ve bir kaç arkadaşının (Nikopolidis'in performansını hatırlarsınız) maçtan önceki gece alem yaptıkları iddia edilmişti Yunan basını tarafından, sahada yürüyecek halleri olmadığına vurgu yapılarak. Acaba bizim takımda Antalya'nın cazibesine kapılmış olmasın diye düşünmedim değil maçı izlerken. Sıkı bir maç trafiği öncesi felekten bir gece hesabı !
Mustafa Sarp'ın açık ara en kötü maçıydı mesela. Takım topu ileriye taşımaktan acizdi mesela. Top almak için kimse çabalamıyordu mesela. Yani Rijkaard'ın tercihlerini eleştirecek bile olsak, bu denli isteksiz, San Marino milli takımı havasında top oynamaya hakkı yok futbolcuların.
Ne yaptı Rijkaard farklı olarak? İlk yarı Neill ile Servet yer değiştirmişlerdi. Sağ kanatta Emre Güngör'e yer vermişti, ki bunu Caner'in hücum gücünden faydalanmak için yaptığını düşünüyorum. Maçın sonunda o kadar da gerekli olmadığını görmüş olduk ancak oynanmadan önce çok da mantıksız sayılmazdı. Orta sahada ise Ayhan ve Sarp'ı kullanmak istedi ancak şunu gördük ki Elano bu takımda olduğu sürece bu oyun kurma işine kimse kalkışmasın. Zira, yapamıyorlar. Bu adam yokken nasıl oynuyordukki diye düşünmeden yapamıyor insan. Oyuna girdikten sonra maçı çevirecek pozisyonu yaratmışt ki, Dos Santos engel oldu kendisine.
Evet, savunma ve orta saha kurgusu eleştirilebilir ancak hocanın vardır bir bildiği, başka bir maç için hazırlık yapıyordur diye düşünmek istiyorum. Bir de özellikle erken form tutmamak adına, sezon sonu düşünülerek takıma az yükleme yapıldığına inanmak istiyorum. Aksi takdirde Fenerbahçe'ye sadece transfer bazında değil maç seçme bazında da benzemeye başlıyoruz demektir ki bu da sezon sonu şampiyonluk hayallerimizin hayal olarak kalacağı anlamı taşır.
Aslında saçma sapan düdükler çalan, rakibin kasap gibi oynayıp her tehlike yarattığı pozisyonda Arda'yı indirmesine seyirci kalan hakeme laf söylemek isterdim ama takım sahada futbol adına pek bir şey ortaya koymadığından bu isteğimi başka maçlara saklıyorum. Çünkü eminim devam edecek bu tavırları. Bu kadar sakat sadece Galatasaray sağlık ekibi yüzünden değil, aynı zamanda top oynatmamaya çalışan ekiplerin sertliğine bu kadar prim veren hakemler yüzünden oluyor.
Hafta sonu, bize son üç maçtaki futbolu unutturup yeniden umutlanmamızı sağlayacak futbolu izlemek istiyoruz artık. Ankaragücü maçına iklim dedik, Denizli maçına, konsantrasyon dedik e Antalya maçı kaza olsun ama artık yetsin.