Galatasaray:3-2:Tottenham Hotspur
-
Ayaktopunu İngilizlerin icat edip, sömürgeler vasıtasıyla gittikleri
ülkelerde tanıtmaları sonrası geçen yıllarla birlikte her millet kendi
çapında bir ...
13 Eylül 2009 Pazar
Kalite Farkı... GS 3-0 BJK
Öncelikle ligin başı olduğundanmıdır bilinmez ama son yılların en sakin geçen derbilerinden birini izledik. İki takım oyuncuları da ne hakemi tahrik ettiler ne birbirlerini. Tabata-M.Sarp-Ferrari ve Baros-Sivok sürtüşmeleri ise halı sahada maç yaparken bizlerin yaptığı tartışmalardan çok da uzak sayılmazdı. Böylece hakem üçlüsünün de işleri kolaylaştı ve maç sonrasında hakemi konuşmayacağımız bir derbi izlemiş olduk. Bazıları çıkıp Leo Franco'nun atılması gerektiğini söyleyecekler belki ama çizgiyi geçerken topla elinin temasını kesen Leo Franco'nun tam olarak hangi salisede teması kestiğini bir yandan koşarken tespit etmek, hele ki o anda atılan ara pas sonucu sondan ikinci savunma oyuncusuyla aynı hizada olan bir yardımcı için gerçekten imkansız. Hal böyleyken de ucunda kaleciyi atmak zorunda olduğu bir düdüğü hiç bir hakem (Sadece Türkiye'de değil) çalmaz. Hakemle ilgili en ilginç ayrıntı Tabata-Sarp mücadelesinde faul çalmadığı halde Tabata'ya da kart göstermesi oldu.
Gelelim derbiye; maç öncesi özellikle GS analizlerini saygıyla okuduğum extensor maç öncesi yazısında Denizli'nin İsmail Köybaşı ile sahaya çıkması halinde o bölgenin kevgire döneceğinden bahsetmişti. Keita milli maç yorgunu olduğu halde, yıllar sonra ilk defa GS sağ kanadı, sol kanadından daha aktif işledi.
Yine Korner, yine Arda, yine GOL...
Beşiktaş Galatasaray'ın duran top etkinliğini çalışmış orası kesin, ama ön direkten gelecek korner organizasyonlarına o kadar inanmışlarki Arda topa yaklaşırken (Servet'in de aldatıcı koşusuyla beraber) tüm savunmacılar ön direğe odaklanmıştı ki, top falsolu biçimde arka direğe gitti, Yusuf'un da büyük paylaşım hatası dolayısıyla Mustafa Sarp neredeyse kaleye girecek topu tipleyerek daha 4.dk da GS'ın üstünlüğünü ilan etti. Ancak milli maç yazısında da değindiğim üzere 4 dakika boyunca rakibini topa değdirmeyen GS'lı oyuncular tamamen geriye yaslanarak topu Beşiktaş'a bıraktılar. Sahayı iyi paylaşıp rakip tehlikeleri hep son anda kesmelerine karşın bu kadar geriye yaslanarak arada hata yapacakları açık seçik ortadaydı, ve yapıyorlardı da. İşte burada kalite farkı ortaya çıktı. Çünkü Beşiktaş hücumcuları bu hataları değerlendiremediler. Hücumcular yerine S.Özkan demeliyiz belkide. Evet, top Beşiktaştaydı ve siyah beyazlı oyuncular ellerini kollarını sallaya sallaya pas yapıyor topu GS yarı sahasında tutuyorlardı. Bunun sonucu olarak GS ilk defa rakibinden daha az pas yaparken bugüne kadarki pas ortalamasının hemen hemen yarısına ancak ulaşıyordu.
İstatistik demişken topu ne kadar uzun süre BJK kullansa da, istatistiklere bakınca isabetli orta ve ofsayt sayısı haricinde net bir fark göremiyoruz. Çok ilginç bir istatistikse topu topu 7'şer faul yapılan bir maçta 7 tane de sarı kart olması.
Neyse, maça dönelim yine. GS hiç alışık olmadığımız adar rakibin oynamasına izin veriyordu. Bunun nedeni, milli takıma çok fazla oyunca göndermiş olması ve Arda'nın Estonya maçında 2 maçlık oynayarak bu gece varlığını hissettirmeyişi olabilir (her ne kadar ilk yarı sonunda GS'ın en çok mesafe kat eden oyuncusu olsa da!). Ancak yine de sarı kırmızılılar oyunun kontrolünü bir şekilde elinde tuttuğunu hissettiriyordu. Rakibin açığını yakaladığında değerlendirebilecek yetenekli ayaklara sahipti. Tabi bir de kalesinde güven veren rakibin en etkili akınlarını eriten Leo Franco'ya.
Diğer tarafta ise, Türk futbolunun yetiştirdiği en önemli kalecilerinden biri olan Rüştü'nün gününde olmaması da GS'ın şansıydı. İkinci golde, Euro2008 deki Hırvatistan maçındaki gibi rakip oyuncuyu ceza sahasının dışına doğru bir kovalama eylemine girişince, Baros, topa vuruşuyla, topun gidişiyle tipik bir PES golü attı.
ikinci golden sonra Beşiktaş'ın da gardı düştü ve GS pas yapmayı hatırladı. Sahada varlığını bizim görmek istediğimiz şekilde topla kat ederek değil de, topu doğru yere, doğru zamanda, doğru şiddette vererek gerçekleştiren Elano'nun pasında Kewell'ın inanılmaz asistiyle 3. gol geldi. 2-3 hafta sonra basın başlar Elano'nu güçsüz olduğundan, oynamadığından bahsetmeye. Kewell'a da bu asistte bir parantez açmak lazım, herhangi bir futbolcu o pası vermek için düz bir vuruş yapar, topta gider savunmacıya çarpardı, kritik bir müdahale olurdu savunma adına. Ancak Kewell topu rakibin koşu istikametinin arkasından vererek defansın müdahale şansını sıfırladı, Baros da güzel bir vuruşla ağları havalandırdı.
Bu arada takımın ileride top tutamamasının önemli sebeplerinden biri Arda'nın yorgunluğuysa, diğeri de Baros'un oyun stiliydi kuşkusuz. Nonda belki bizi bu açıdan rahatlatabilirdi ancak oyuna girmeye hazırlanırken Hakan Balta'nın sakatlanması sonucu kulübeye geri döndü. Galiba Arda yorgunken, cezalıyken vb. formda bir Nonda'ya çok ihtiyacımız olacak.
Beşiktaş malesef bu oyun kurgusu ve kadro yapısıyla bu sene zorlanmaya devam edicek gibi. Malesef salı günü 3 gol daha görürler kalelerinde diye düşünüyorum.
Lige muhteşem bir başlangıç yapan GS ise bu maçla bir adım daha ileri giderken alıştığımız futbolundan biraz uzaklaşsa da maçı kazanması sevindirici. Artık "GS henüz ciddi bir rakiple karşılaşmadı" diyenlerin elindeki tek koz "henüz geriden gelerek maç kazanmadı.Bakalım ilk golü yiyince ne yapacaklar" cümlesi olacak sanırım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder