29 Ekim 2009 Perşembe

Barselona 6 - 1 Real Zaragoza / Camp Nou Anıları


Blogda daha önceden de bahsettiğim üzere, derbinin oynandığı hafta sonu ispanyadaydım e hafta sonu Barselona maçı varken gitmek de farz diye düşünerek bilet araştırmaya başladım ki, ilk dumuru o anlarda yaşadım. Barselona'nın internet sitesinden koltuk dahi seçerek biletinizi kolayca alabildim. Biletlerin printerdan çıktısını aldım ve bindim uçağa. O kadar kolay olmuştu ki, Allah biliyor ya hep bi aksilik çıkacak gibi hissediyordum. Arkadaşlarla üzerimize çektik Sarı-Kırmızıları bindik metroya. Az da olsa ufak bi korku mevcut, kıyafeti bi Barselona atkısı ile süslemek istiyoruz. Derken ne görelim rakip takım taraftarı 4 kişi ,yazıyla "dört" Zaragoza otobüsünü bekliyor, akın akın Barselonalıların geçtiği caddede, bununla da kalmadılar otobüs stada girerken tezahürat yapmaya başladılar. Panayır gibiydi, sonra biz girdik kadraja, sonra Barselonalılar derken yukarıdaki fotoğraf çıktı ortaya. O an anladık ki Real Madrid forması hariç hiç sıkıntı olmayacak.

Satdın dışındaki standlarda acaip bir kalabalık, çılgınca satılan formalar ve anında sırta basılan Ibrahimoviç yazıları. Şöyle ki isveçten ciddi bir ordu (çoğunluğunun bayan olduğunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum) geliyor onu izlemek için. Şehirde konaklaması, forması , maç bileti derken Barselona kalkınıyor Ibra sayesinde.

Neyse stadın bir dolu ana kapısı var ve orada sadece biletinizi gösterip içeri girdikten sonra (üst-baş araması, bozuk para ve su şişesi toplamak falan yok, hatta kuyruk da yok) tribunler için de ayrı kapılar var, biletin barkodunu okutup tabiri caizse elimizi kolumuzu sallaya sallaya girdik içeri. Stad boştu o sıralar, sürüsüyle fotoğraf çekildi haliyle. Hayran olundu, uzun uzun bakıldı sağa sola, Vayy Bee! ler çekildi.



Sonunda maç başladı , maça girdiğimizde daha önce stada gitmemiş olduğumuzu anlamıştık, maç başlayınca ise daha önce futbol izlememiş olduğumuzu anladık. Sahada İsviçre saati gibi kusursuz işleyen bir makine vardı. Herkes işini yerinde kararında ve o kadar güzel yapıyordu ki hayran olmamak elde değil. Ne kadar acıdır ki bu futbolun temellerini atan adam o dakikalarda derbi anlamazlıktan, B planı hazırlamazlıktan, Alex'e özel önlem almazlıktan dolayı yerden yere vuruluyordu. Barselona bunalttıkça bunalttı rakibini ve goller gelmeye başladı, 2 si iptal edilen tam 9 gol gördük. Tam bir görsel şölen oldu.

Ancak malesef tribün katılımı ve bayraklar o kadar azdı ki. En çok gürültü hakemin aleyhte verdiği bir kararda çıkıyordu. Aksi takdirde takıma tezahürat edilen dakika sayısı maç boyu 2 elin parmaklarını geçmemiştir. Bizim böyle takımımız olsa dedim içimden, Çin'den duyulur desibellerimiz. Adamlar doymuşlar sanıyorum. Takımda oynuyo zaten bağırmayalım da oturup keyfimize bakalım havasındalar.

Maç bittikten sonra kaldık özellikle izledik çıkışı. Stadda tam 75653 kişi vardı ve 10 dk. sürmedi dağılmaları. Tamam Avrupa dedik, bizdeki gibi olmaz diye düşündük ama bu kadarını da beklemiyorduk açıkçası. bir Vayy bee! de buna geldikten sonra tuttuk hostelin yolunu

Anlatırken zor oluyomuş, gidip bi gorun sizde isterseniz. Hele bu kadroya sahipken Barça kaçırmayın bu fırsatı. Bir futbol sevdalısıysanız eğer değeceğine adım gibi eminim. haa, bu arada şehir de çok güzel tabi :))

Dediğim gibi ne stad görmüşüz ne futbol izlemişiz bugüne kadar. Alınacak çok yol, çekilecek çok çile, dökülecek çok gözyaşımız var daha...




Bu da "Gol olur!" diye kaydetmeye başladığım Ibra'nın ilk golü

Derbinin ardından...

Maçı izlemedim, o sıralarda Barselona-Zaragoza maçında tribünde yerimi almıştım, onunla ilgili yazı da yolda. Geldiğimden beri derbiyle ilgili onlarca yorum ve haber okudum ki yapacağım yorumun tutacak bi dalı olsun. Hakemin kafası yarıldığı için maç iptal edilmeliydi polemiğine girmiycem. Benim asıl takıldığım konu Bünyamin Gezer'in basına yaptığı açıklama. Çok değil 12 gün önce Gezer'in yönettiği Denizlispor-Bursaspor maçı sürerken Nası Yani? başlıklı bir ileti yazmıştım sonu da şöyle bitiyordu "Bünyamin Gezer'i izlerken de yarın öbür gün bir derbi yönetme ihtimalini düşündükçe de gözlerim doldu" Bunun sebebi Bünyamin Gezer'in benim elimde büyümüş bir hakem olması değildi tabiki. İnanmıyordum çünkü onun hakemliğine. Camia içinde çok aşağılarda da olsa bulunmuş biri olarak zaten kimseye pek inanmıyorum ya! Bana kalırsa ülkemizde üst sınıf hakem olabilecek Avrupa arenasına çıkabilecek ve tüm derbileri yönetmesini isteyeceğim isim Fırat Aydınus'tur. Hakemin hata yapması değildir benim için problem olan. Saçmalamamasıdır. Sıvamamasıdır. Tüy dikmemesidir.
Mesela sezon başında Arda'nın yolunu kesip çıkma hakkı olan yerden çıkmaya çalıştığı için kart göstermesi saçmalamaya örnektir. Maç sonrası sözleri ise sıvama ve tüy dikmeye adaydır. Şimdi demişki Bünyamin Gezer:
Müsabaka için ısınmaya çıktık. 25 dakika boyunca saha içindeydik. Bize ne küfür edildi, ne de bir cisim atıldı. Evet bir takım cisimler sahaya atıldı ama;
1- O cisimler bize yönelik değildi.
2- Oyuncuları etkileyecek konumu yoktu.
3- Yardımcı hakemim için Acıbadem Hastanesi’nden doktorlar geldi. Travma geçirmediğini, çabuk tedavi edebileceklerini ifade ettiler. Ben de defalarca sordum;
- Hocam iyi misin..
- Hocam maça çıkabilir misin...

Yani hakemin kafasını yaralayan cisim hakeme yönelik değildi, e FB li oyunculara da yönelik değildi yani kime yönelikdi GS'lı futbolculara. E sormak lazım kendisine illa GS'lı oyuncunun kafasının mı yarılması lazım? Nasıl etkileyecek konumu yoktu bu cisimlerin
Derbi iptal etmek kolay iş değildir. Ayrıca hakemlik öyle bir ego tatminidir ki, 90 dakika boyunca sahanın patronu sizsinizdir, tribünde binler ekranda milyonlar ,sahada milyon dolarlık futbolcular sizin otoriteniz altındadır, bu insana öyle bir haz verir ki tahmin bile edemezsiniz. FB-GS maçı da Türkiye'de hakemliğin son mertebesidir. Hiç bir hakem de bu maçın elinden kaçmasını istemez, oynatmak ve bitirmek için elinden geleni yapar. Maçı oynattı diye suçlamam ben B.Gezer'i

Neyse asıl takıldığım bu da değil benim devam edelim yine demiş ki Sayın Gezer:


SORU: Soyunma odasında ne düşündünüz?

GEZER: Şimdi soruyorum. Bunu kendi kendime de sordum çünkü. 50 bin kiyi o stada gelmiş. Maçı tatil etsem binlerce insan protesto yürüyüşü yapacak, camlar çerceveler indirilecek.
SORU: Maça devam kararını hem de hakem, hem de bir polis memuru olarak verdiniz galiba.
GEZER: Tabii ki o durumda var. Düşünün 3 cana mal olsa ne olurdu? Müsabaka oynanırken o cisim atılsa ve hakemin kafasına gelse, hem televizyon başında, hem de stattaki herkes maçı niçin tatil ettiğimizi görecekti.
Oysa bu olayda sadece TV’den izleyenler gördü. TV’den maç izleyenlerin yüzde 80’i son 5-10 dakika da ekran başına geçer. Tatil etsem, ekran başındakiler bir şey görmedikleri için anlayamayacaklar. Oysa bu olay müsabaka içinde olsa, “Fenerliler attı” diyecekler ve taraftarlarına kızacaklardı.
Ve niye tatil kararı verdiğimi anlayacaklardı.
Şimdi soruyorum ortada gözükmeyen ve neredeyse kimsenin anlamadığı bir olayda tatil kararı verilmesi doğru mu? Benim vicdanım o kadar rahat ki.. Çok büyük olayları önlediğim kanaatindeyim.

Şimdi bunları söyleyen bir hakemin atmosferden etkilenmediğini nasıl düşünebiliriz ki. Bu adam bu kafayla "Maçı GS kazanırsa isyan çıkar, cam çerçeve iner, kazara bir de benim hatam sonucu gol yerlerse, seri bozulursa, protesto yürüyüşleri olur, insanlar yaralanır" diye de düşünebilir pek tabiki. Çıkıp da "Kardeşim basit bir kanamaydı, alıştık biz, mesele etmeyin bunu, koskoca derbiyi bundan dolayı mı oynatmıycaz. Biz ne şartlarda maçlar oynattık yapmayın Allahaşkına!" dese, o zaman etkilenmiş demem atmosferden. Ama adam net bir şekilde atmosferden bahsediyor. Bir de sormak lazım kafası yarılan arkadaşını gören yardımcı, ofsayt pozisyonunda golü iptal etme yüreğini gösterebilecek mi peki yine bu atmosferde. göze alabilecek mi bi tane de kendi kafasına yemeyi.

Maçı izlemeyen bir adam olarak benim hiç bir isyanım yoktu duruma, öyle ya GS kazanmak adına hiç bir şey yapmamıştı. Ama bu açıklamalar beni sorgulamaya itti ister istemez.

Bir de saçmalayan medya var. Neymiş? Rijkaard derbinin önemini kavrayamamış!
ya bu adam El Classico ya çıkmış, neden bahsediyosunuz
Neymiş? Alex'e özel önlem almamış?
Peki Robinho'ya, Kaka'ya, Drogba'ya almış mı Barselona başındayken? Alex'e niye alsın
Oturtmak istediği bi sistem var, ve rakip FB dahi olsa bundan vazgeçmiyor olması önemli olan. Başka nedir önemli olan, futbolcuların topu koştura koştura aceleyle kapmaya çalışmaları ve bu arada alanlarını kaybetmeleri. Bu akşam Buca maçında bile hal böyle. Öğrenemiyorlar malesef. Alanı iyi parsellediklerinde rakipten topu çok daha kolay kazanabileceklerini öğrenemiyorlar. İlla ki çok koşacaklar "Vay be! Ne ciğer var bu topçuda dedirtecekler" o arada bölgelerini kaybedip takım futbolunun içine tükürecekler ki, medya'ya yaransınlar. Sistemi bir oturtsa bu presi yapmak ve yorulmak durumunda kalmıyacağız.
Korkuyorum adamın çıkıp "ben gidiyorum, siz kumda oynayın. küçük kafalarınızla , küçük futbolunzla kalın başbaşa" demesinden.
Pazar gecesi Rijkaard'ın kurduğu takımın futbolunu tribünden izledim, o futbolu tabi bu kadroyla oynayamayız ama 1/3 ünü oynamak için 3 sene kupa almayacaksak bile ben razıyım. FB yi yenmek için futbol kafamızı değiştireceksek biz de koca bir sezonu 2 maç içinde özetleyen rakibimize döneriz
Ne demişti Platini:
"Büyük takımlar kupalarıyla övünürler, küçük takımlar büyüklere karşı aldığı galibiyetlerle" FB küçük takım demek istemiyorum ama vizyonu küçük gerçekten. Biz doğru yolda ilerleyelim, Rijkaard'a sabredelim, en azından biz GS taraftarı bunu yapalım. Yönetim yapsın. Basın da köstek olmasa yetecek ama, biliyorum ki devam edecekler olmaya. Yine uyduracaklar saçma sapan haberler. Geçen seneki maçta Lugano, son maçta Christian başlattığı halde olayları, "Arda bunu hep yapıyor" başlıkları atılacak ama olsun. Böyle bir yola girmişken katlanmak durumundayız bunlara da. Herkesin susacağı günler de gelecek. 2.Avrupa kupası da.

20 Ekim 2009 Salı

Fenerbahçe - Galatasaray


Hafta sonu oynanacak çok önemli bir derbi var evet. Heyecanlımıyım? Evet. Ama şu da var ki her yıl en az 2 defa izliyorum ben bu derbiyi. Kaldı kiKadıköyde gelen son galibiyeti de hatırlıyorum efsanevi 4-1 lik galibiyeti de. Hey gidi günler hey.
Annem demişti bana ben 7-8 yaşlarındaydım, (Türk Ticaret Bankası Rize şubesindeydi o zamanlar) "oğlum bizim Of şubesinin müdürünün oğlu var, Tugay Kerimoğlu, Galatasaraydaymış, oynuyomu, nasıl bi oyuncu?" ben de o küççücük aklımla şunu demiştim "Anne oynuyo, çalımlar fena diil ama daha çok pişmesi lazım. Çalım atakla olmuyo, iyi orta yapması, düzgün pas vermesi lazım"
O zamanlar anladığımız kadarıyla yapıştırmıştık cevabı. E haksız da sayılmazıdm...
Neyse gelelim hafta sonuna. Tabi gönül ister yenelim keyiflenelim ama sonuçta gittiğimiz yer Kadıköy, ne olacağı konusunda yıllardır fikrimiz var. Neyse ki yıllardır ilk kez belki de favori olarak gitmiyoruz Saraçoğlu'na , elbetteki şansımız var.
Ancak bence Galatasaray Kadıköy'de galip gelecekse olmazsa olmaz şartların oluşması gerekiyor
1- Galatasaray iyi oynayacak
2- FB kötü oynayacak
3- Hakem atmosferdeb etkilenmeyecek
4- şans da Galatasaray'ın yanıda olacak

Artık bunlar olursa olur, olmazsa 9 yıldır olan 1 yıl daha olsa ne olur olmasa ne olur!

Fotoğraf mı? Onun hikayesi başka, malesef bu hafta sonu derbiyi canlı izleme şansım olamayacak. Ama son anda bi pislik çıkmazsa Barcelona-Zaragoza maçında Camp Nou tribünlerinde olucam. Görüşler ve fotoğraflar dönüşte.

Şimdilik sağlıcakla kalın...

18 Ekim 2009 Pazar

Galatasaray 4 - 3 Trabzonspor


Lige verilen ara ve yurt dışındayken kaçırılmış 2 maç dolayısıyla maç öncesi nasıl bir maç olacağı konusunda fikir yürütmekte zorlanıyordum. Umutluydum, rahat alırız diyordum ama, yeni iyileşen sakatlar, Arda'nın halen ilk haftaların çok uzağında olması vs. de huzursuz ediyordu içten içe. Ama ne de olsa Rijkaard vardı kulübede.

Melih Abi "Bilinçli Düzensizlik" demişti şu yazısında . Malesef bugün sahada bilinçsiz bir düzensizlik izledik ilk 40dk dan sonra. Sakatlandığında eksikliğinin çok hissedildiğinden yakındığımız Ayhan maç boyu yanlış üstüne yanlış ekledi. Hafta içinde milli takım orta sahasında oynadığındanmıdır nedir, haftalardır güzel alan paylaşımı yapıyoruz rakip ilerleyemiyor falan dediğimiz sistem paramparçaydı. Bunun en önemli sorumlusu ise bugün günenünde olmayan, olmadığı halde topu devamlı ayağında saklayan Ayhan'dı. Başkasının kontrolündeki rakibe pres yapıp bir anda iki kişinin oyundan düşmesine sebep olma mı dersiniz, dripling yapmak için ekstra efor mu dersiniz, zorladı durdu. Sonunda 1. bölgede anlamsızca kaptırdığı bir top geldi gol oldu, o andan sonra nedense Ayhan topu ayağında hiç tutmadı. Tabiki Ayhan'ın ne kadar önemli bir futbolcu olduğunun farkındayım, ama umalım ki bu musibet (TS 2. Golü) Ayhan'a nasihat olsun da haftaya bu kadar zorlamasın şansını.

Bir de Keita'nın skor avantajını yakaladıktan sonra gelen savruk davranışları var. Topuk pasları, ciddiyetsiz kısa paslar vs. Takıma katkısını, oyuna eklediği dinamizmi inkar etmek imkansız ama bu etkinliğine nazaran faydası eksik kalıyor. Belki ben fazlasını bekliyorum ondandır ama, Kadıköy'de bulduğunu atmazsan, skor olarak geri düşersen toparlamak kolay olmuyor ama dağılmak çok kolay oluyor.

Takımın kalitesi çok üst düzeyde ama, Eskişehir maçında oynadığımız futbolu özlüyorum ben, rakibin üstüne 3 kişi yaldır yaldır koşmayı değilde rakibin oynayabileceği her yeri kapatıp topu bize teslim etmesini , bir o kanattan bir bu kanata rakibin başını döndürdüğümüz futbolu özlüyorum. Fiziki olarak 26 maç yapan bir takımdan çok şey mi bekliyorum bilinmez ama dedik ya, kulübede Rijkaard var.

İzleyemediğim 2 maçı bilemiyorum ama (S.Graz, A.Gücü) benim gördüğüm en kötü oyunlardan biriydi. Kötü derken, kazanmayı haketmedik değil, hakettik ama Rijkaard'ın futbol doğrularının çok uzağındaydık. En tutarlı yaptığımız şey kanatları çok fazla kullanıp rakibi bir şekilde hataya zorlamaktı bugün için. Başkaca bilinçli yapılan bir şey yoktu. Ne hızlı yaptığımız paslar vardı, ne de topu sevip sahip çıkmak.

Umarım ki Rijkaard'ın doğrularına hızlı bir geri dönüş yaparız önümüzdeki hafta.

Malesef Kadıköy derbisinde de yurt dışındayım, maçı izleme şansım olur mu bilmiyorum ama ayarlayabilirsem, Nou Camp ta Barcelona-Zaragoza maçını canlı izleme fırsatım olacak. Artık gol haberlerini SMS yoluyla eşten dosttan alıp Nou Camp izlenimlerimi (bir aksilik olmazsa) dönüşte yazarım.

Edit: Saçmalamışım başlıkta 3-2 diye, düzelttim

Nasıl yani ? #2


Hakemliğin alfabesinde kurallar vardır. O yüzden bir faul pozisyonu defalarca tartışılabilir ve herkes başka bir şey söyleyebilir, çünkü hakemliğe başlarken şu pozisyon fauldür, ayağını kaldırmış bak, ya da kolunu bilerek açmış demezler. Kural açıktır, direk serbest vuruş gerektiren ihlaller denir ve başlar yazmaya
rakibe çelme atmak veya teşebbüs etmek...
yapılan hareketin ne olduğunaysa hakem karar verir. İleri seminerlerde bazı pozisyonlarda hocalar yanlış yorumlandığına inandıkları konuları tartışmaya da açabilirler tabi. Ama işin temeli bu değildir.
4 yıl kadar geride de kalsa 2 yıl sürdürdüğüm hakemliğin ABC lerinin çoğu hala kafamdadır. Zaten Türk kültürü gereği abuk sabuk sorulara cevap aramaya bayıldığımızdan kafa yorardık. Top kaleye giderken direğe çarpıp patlasa 3 e bölünse bi kısmı kaleye girse bi kısmı saha dışına çıksa bir kısmını kaleci tutsa ne olur? uçan kuşa çarpsa kaleye girse ne olur? vs vs.
İşte bu ABC ler der ki top saha dışından yabancı bir maddeye temas ederse temas ettiği yerden oyun hakem atışıyla başlar. topun yönünün değişmesi, kaleye ya da dışarı gitmesi gibi bir ayrıntı yoktur ve nettir.
Bizler her fırsatta hakemlerimize sayıp söverken işte dün EPL de Sunderland - Liverpool maçında, sahaya atılan deniz topu-balon gibi bir cisme çarpan top ağlara gidiyor ve EPL de bir hakem bu golü geçerli sayabiliyor. E ne golü atanı konuşurum ne maçı kazananı bu golden sonra, daha dün Kasımpaşa'nın santradan atacağı gole engel olan H.Göçek'i hazmedememişken (sahalarda 20 yılda bir göreceğimiz türden bir golü engelledi kendisi) bir de bu çıktı.
Ne diyelim, beterin beteri var!

17 Ekim 2009 Cumartesi

Nasıl yani?



bir yandan Bilgisyaar başındaki işlerimi hallederken, göz ucuyla da Denizli-Bursa maçına bakıyordum ki, yine dumura uğratıldım Bünyamin Gezer tarafından.
73.dk'da Turgay la Koffy arasındaki mücadeleye(Daha çok Turgay'ın kendini Koffy'ye çarpması) faul vermekle yetinmeyip bir de Koffy'ye kırmızı kart çıkarttı. 2 dk sonra kornerden gelen top kendisinden sekti, yanlış duymadınız kornerden gelen top.
hemen ardından denizli'nin golü geldi, bir anda al gülüm ver gülüm giden maç heyecan doldu.
Bünyamin Gezer'i izlerken de yarın öbür gün bir derbi yönetme ihtimalini düşündükçe de gözlerim doldu

11 Ekim 2009 Pazar

Önceki Yazı.!.!

Bir önceki yazımda bahsettiğim medya olgusuna farklı - ve de muhtemeldir ki daha doğru- yaklaşan üstadın yazısı şaşırttı beni. Nedir bu çektiğimiz ve doğruysa bunlar nerelere gidelim, nasıl edelim, sen aklımı tut ya Rabbim !!

5 Ekim 2009 Pazartesi

Gezi , Medya, Ankaragücü maçı vs.


Herkese merhaba,
Perşembeden beri Monako'da olduğumdan Graz ve Ankaragücü maçı yazıları kaçtı. İzleme imkanım dahi olmadı. Oralarda kumar ve sosyetik partiler futbolun çok önünde olduğundan gezinimlerimde herhangi spor yayını yapan bir yer göremedim. Neyse Monako anılarını başka bir yazıyla uzun uzadıya anlatmayı düşünüyorum zaten ancak bir süredir yazmak isteyip de yazamadığım bir konuya değinmek istiyorum.
Aziz Yıldırım 3 yıl üst üste şampiyonluk sözü verdiğinden beri medyada belirgin bazı şeyler olmaya başladı. Tabi ki zat-ı alilerinin "şampiyonlukların sadece sahada kazanılmadığını öğrendim" (divan toplantısı falandı heralde ya da kongre) sözünden sonra bazı şeylere biraz daha odaklanmak gerekiyordu. Öncelikle 90dk programı olayı yaşandı, ilgisi olduğunu iddia etmek zor ancak yazar ve eleştirmenlerin tavırları da ilginçleşti. Rakiplerin yediği komik gollerle son dakikalarda 3 puan kurtarılırken yapılan eleştiriler, GS'ın en az 45 dk bizi doyuran futbolundan daha hafif eleştirildi.
Evet GS'ın da eleştirilmesi gereken yanları vardı ancak bu kısımlar kabaca işin "kadayıf üstüne kaymak" kısmıydı. Yani kadayıfın güzelliği görmezden gelinerek "bu kadayıfı yaptın da kardeşim bilmezmisin ki biz bunu kaymaksız yemeyiz, hani bunu kaymağı!" diye Rijkaard kıyasıya eleştirilirken, FB'nin fırınlanmamış kadayıfı daha az eleştiriliyordu. Daha fazla "yemekteyiz" havasına girmeden söylemek gerekirse, bilinçli bir yıpratma operasyonu sinyalleri
fazlasıyla gözüme batıyordu.
Hele birde sahadaki oyunu eleşt,rmek neyse de bel altı vurmalar başlamıştı, neymiş Rijkaard antremanlara çıkmıyormuş, sözleşmesi aslında farklıymış, takımı kampa almamakla ne yapmaya çalışıyormuş, M.Helvacı, taraftarın Üstünel'e tezahürat yapmasına kızmışmış vs. İşte bunlarla GS'ın havası bilinçli şekilde azaltılmaya çalışıldı. Futbolu izlediğim yıllar içinde bildiğim bir şey varsa o da şampiyonluğa giden takımın hedefine inanması ve o hedefe odaklanması, hedef uğrunda takımın diğer işlerle uğraşmaktan vazgeçmesiyle gelir. İyi oyuncular ve kenar yönetim tabiki faktördür ama oyuncular bir kere "bu iş olmıyacak galiba", veya "abi bu hakemler bizi şampiyon yapmıycak bu sene" diye düşünmeye başladımı ne maça asılabiliyorlar onu bırakın antreman bile yapmak işkence oluyor. Böylece de bir kaç hafta içinde birileri çıkıyor "biz demiştik GS kötü yolda" veya "e hakem bi maçı katletti tamam da kendi evinde bilmemkimi niye yenmedi GS" diye toplumu kandırmaya başlıyorlar.
Güvenilir blog ve yazarlardan (hatta güvenilmez bazı yazarlardan da) okuduğum kadarıyla GS çok iyi olmasa da yine üstün olan tarafmış Ankaragücü maçında , ve hatta net bir de penaltısı verilmemiş durum 0-0 iken. E o gol olmadı diye 3 yemenin alemi yok tamam da işte hayatta böyle, futbolda kırılma noktaları var. Sezonun da var hatta. Birileri çıkıp sadece kırılma noktalarında boy göstererek bir çok şeye etki edebilir. Nitekim bugün basında çıkan yazılar da dediklerimi doğruluyor, ciddi bir saldırı söz konusu GS ve medyaya. Acaba diyorum hep röportajlar GSTV ye verildiğinden ve bir çok idmana başka muhabir alınmadığından olabilir mi bunlar. Tabiki olabilir.
Bakın Mustafa Denizli'nin çalıştırdığı takımlar da durum böyle olmuştur, nedense hep soyunma odasından dışarı laf sızmıştır, o ona şunu demiştir, bunu demiştir. Ama Ertuğrul Sağlam dan sızmaz o yüzden de medya Ertuğrul'a yaptığı eleştirilerin yarısını yapmamıştır M.Denizli'ye. Acaba Rijkaard sadece GSTV ye röportaj vermese durum değişirmiyidi? Bilemem. Ama inandığım şey bu yıl GS şampiyon olacaksa 3 cephede birden savaş vermek zorunda kalacak ve bu cepheler kupa, lig ve UEFA değil, Lig , federasyon ve medya ile olacakktır.
Ancak umuyorum ki GS taraftarı sağduyulu davranır. Ve yönetimden önce kendisi durur hocasının arkasında. GS iyi yoldadır. Bu yolun sonu ikinci bir avrupa kupasıdır. Engellemeye çalışanlara dur diyecek olanlarsa kulübün başındakilerdir. İnşallah onlar da pazarlama stratejisi için (evet gerideyiz bu konuda) için futbolcuları ordan oraya koşturmaktan (özellikle Arda'yı) vazgeçerler de oyuncular sadece yeşil sahaya odaklanırlar.